IV. Murad

IV. Murad
İslâm Halifesi
İki Kutsal Caminin Hizmetkârı
Bağdat Fatihi
Revan Fatihi

Sultan IV. Murad Han
17. Osmanlı Padişahı
Hüküm süresi 10 Eylül 1623 – 8 Şubat 1640
Önce gelen I. Mustafa
Sonra gelen Sultan İbrahim
Eş(leri) Ayşe Haseki Sultan
Hanedan Osmanlı Hanedanı
Babası I. Ahmed
Annesi Kösem Sultan
Doğum 27 Temmuz 1612(1612-07-27)
İstanbul
Ölüm 8 Şubat 1640 (27 yaşında)
İstanbul
Defin I. Ahmed Türbesi
Dini İslam
İmza

IV. Murad (Osmanlı Türkçesi: مراد رابع Murād-i rābi‘) (d. 27 Temmuz 1612, İstanbul - ö. 8 Şubat 1640, İstanbul), 17. Osmanlı padişahı ve 96. İslam halifesi. 1623 ile 1640 yılları arasında hüküm sürdü. Revan (Erivan) ve Bağdat fatihidir. IV. Murat İstanbul'da, Sultan I. Ahmed'in ve asıl ismi Anastasya olan Rum asıllı cariye Kösem Sultan'ın oğlu olarak dünyaya geldi. Ağabeyi Genç Osman'ın Yedikule zindanlarında bir grup isyancı Yeniçeri tarafından öldürülmesi üzerine amcası I. Mustafa tahta geçmişti. I. Mustafa akli dengesinin padişahlık yapmaya uygun olmadığı iddia edilerek çeşitli entrikalarla tahttan indirildi ve yerine yeğeni olan IV. Murat 11 yaşındayken padişah yapıldı.[1][2][3]

Yaşamı

Saltanatının ilk yılları

Dördüncü Murat ve tabaklar, Osmanlı Minyatürü

Osmanlı tarihinin ilk reformcu padişahı sayılan II. Osman, 1618 yılında babası Sultan I. Ahmet'in vefatı üzerine ve amcası I. Mustafa'nın üç aylık saltanatından sonra tahta geçmişti. Saltanatının 3. yılında kendini kamuoyuna ispatlamak ve güçlü bir padişah imajı verebilmek için Lehistan üzerine 1621 yılında Hotin Seferine çıkmıştı. Kanuni Sultan Süleyman ve dedesi III. Mehmed'den sonra bir padişah sefere çıkacaktı. Seferde zayıf görülen Lehistan'ın ağır bir yenilgiye uğratılamaması padişahı rahatsız etmiş, başarısızlığın sorumluluğu ocağa yüklenmişti. Genç Osman seferde ocağı yakından tanıma fırsatı bulmuş ve Yeniçeri Ocağının köklü bir reforma tabi tutulması gerektiğine hatta kaldırılmasına karar vermişti. Ocağı tekrar düzenlemek için padişah özetle şu planı yapmıştı: bir şekilde İstanbul'un dışına çıkacak, Anadolu'da yeni bir ordu toplayacak ve bu orduyla merkez garnizonu İstanbul'da bulunan Yeniçeri Ocağını savaşarak ortadan kaldıracaktı. İstanbul'dan orduyu arkasında bırakarak uzaklaşmanın yolu ise Hacca gitmekti. Hac bahanesiyle şehirden uzaklaşmak isterken padişah engellenmiş, isyan çıkmış, geri döndürülmüştü. Topkapı Sarayı'nda kendini güvende hissetmeyen Genç Osman Yeniçeri Ağası'na sığınacaktır. Burada soğukkanlılığa davet edilen ve yatıştırılan padişah çok geçmeden ve teamüllere aykırı bir şekilde yakalanmış, devamında da halka teşhir edilerek ve hakaretamiz muamelelerle Yedikule zindanlarına götürülmüştür. Var olan durumun değişmesini istemeyen ve varlıkları sürdürmek isteyen cuntacı grup padişahın tutuklu da olsa sağ olmasından rahatsız olacaktır. Kendi istikballeri için bu genç ve reformcu padişahın infaz edilmesine karar verilmiş ve tutuklu bulunduğu koğuşta boğdurulmuştur. Bu olay Osmanlı tarihinin en büyük darbelerinden birisi olarak tarihe geçmiştir. Devamında tahta ikinci kez çıkarılan I. Mustafa'nın padişahlık yapamayacağı bir kez daha anlaşılmış ve nihayet Kemankeş Ali Paşa'nın önderliğinde tahta henüz 11 - 12 yaşında olan Sultan IV. Murat geçirilmiştir. Sultan Murat, tahta böylesi bir kaos ortamında geçecek ve o güne kadar tahta çıkan en küçük padişah olacaktır. Padişahlığına kadar geçen dönemde kendisi kafeste bekletilmiştir. Eski Saray'da bulunan annesi Kösem Sultan Topkapı Sarayı'na getirilerek oğlunu cülus törenine hazırlamıştır. Ertesi gün, 10 Eylül 1623'te Eyüp Sultan'da Aziz Mahmut Hüdai hazretlerinin elinden kılıç kuşanmış ve 4 gün sonra da sünnet ettirilmiştir. Sultan IV. Murat tahta geçmesiyle sonuçlanan süreç ön görülemediğinden padişahlığa hazır değildi, eğitimi kafeste sağlanamamıştı. Sultan Murat, ağabeyi Genç Osman'ın öldürülmesine ve amcası Sultan I. Mustafa'nın yetersiz bulunarak tahttan indirilmesine şâhit olmuştu. Ülke büyük bir kaosun içindeydi. Konumunu kanlı bir şekilde güçlendiren ve menfaatlerine dokunulduğunda padişah bile infaz edebileceğini gösteren Yeniçerilerin devam eden İsyanları ve uzlaşmaz tavırları, Safevîlerin doğuda Bağdat'ı ele geçirmeleri, Avrupa'daki gelişmeler ve 30 yıl savaşları, Avusturya tehdidi, Celali İsyanları, Anadolu'da bozulan asayiş ve eşkıya terörü ve nihayet ekonomik şartlar çocuk yaştaki padişahı zor durumda bırakıyordu. Tüm bu nedenlerden dolayı IV. Murat'ın tahta kendisinden önceki padişahlara göre çok olumsuz bir ortamda geçtiği bir gerçektir.[4]

Kösem Sultan iktidarı

IV. Murat tahta geçtikten sonra hızlı bir eğitime tabi tutuldu. Genç padişah ise kendisine eğitime olumlu tepkiler verecek ve ileride sahip olduğu entelektüel bir birikimle kendinden söz ettirecektir. Bu süre içerisinde padişah adına annesi Kösem Sultan "saltanat naibesi" adıyla devleti yönetmek zorunda kaldı. Padişah adına devleti annesinin yönetecek olması Osmanlı tarihinde bir ilktir. Bu süre içinde imparatorluk anarşiye ve büyük iç karışıklıklara sürüklendi. Safeviler, Irak'ı ele geçirdi, Bağdat başta olmak üzere birçok yerde sünniler kılıçtan geçirildi. Safevi orduları Mardin'e kadar ilerledi. Ortadoğu'daki sünni - şii dengesi bozuldu. Kırım, Yemen, Lübnan ve Mısır'da ciddi isyanlar çıktı. Abaza Mehmet Paşa, Doğu Anadolu'da iki kez isyan çıkardı. Askerlere verilen maaşlar arttırılırken, vergi sistemi bozulduğundan gelirlerde azalma görüldü. Kuzey Anadolu'da işlevsizleşen Tımar Sistemi ve buna bağlı artan yolsuzlukları öne süren halk isyan başlattı. Safevilere karşı yürüttüğü seferde başarısız olan Sadrazam Hüsrev Paşa'nın azli üzerine 1632 yılında Yeniçeriler sarayı basarak sadrazam ile 17 devlet yöneticisinin kellesini istedi. Yeni Sadrazam Hafız Paşa yeniçerilerce öldürdü, birçok devlet adamının evi yağmalandı. İkinci bir isyana kalkışarak padişaha güvenmediklerini söyleyen yeniçeriler, ileride padişah olacak şehzadelerin hayatlarından şüphe ettiklerini, sağ olduklarının bir ispatı olarak şehzadelerin kendilerine gösterilmesini hatta bazı şehzadelerin Yeniçeri Ocağında kendi himayelerinde kalması gerektiğini söylemişlerdir. Padişah, şeyhülislam ve veziriazamın kefil olması ile yeniçerileri bu isteklerinden vazgeçirmiştir. Asilerin ayak divanına çıkartıp yaptıkları pazarlıklarla genç padişahı zor durumda bırakması, acizliği, yaşı itibariyle sürekli küçümsenmesi ve annesinin himayesinde kaldığı düşüncesi onun ilerde sert bir mizaca bürünmesine neden olmuştur.[4]

Kösem Sultan Anadolu'daki isyanları bastırmak için birçok girişimde bulunmuş ve en dikkat çekici olan Abaza Mehmet Paşa isyanı son bulmuştur. Kendisi anarşi döneminde ülkeyi toparlama konusunda yoğun bir çaba sarf etti. Kösem Sultan, yaklaşık 10 yıllık saltanatı boyunca 8 veziriazam, 9 defterdar değiştirmiştir. Bunun yanında muhtaçlar için aşevleri açtı, hayır kurumları yaptırdı, borçları yüzünden hapishaneye düşmüş olan mahkûmların borçlarını ödeyerek onları hapisten kurtardı ve fakir kızların çeyizlerini düzerek onları evlendirdi. Bu icraatları ilk döneminde toplum ve bürokrasi çevrelerinde takdir görmüştür.[4]

Mutlak saltanat yılları

İdareyi Ele Alışı

IV. Murat kendini yeterince güçlü ve idareyi ele alacak kabiliyet ve tecrübede hissedince Yeniçeriler'i merasim için Sultan Ahmet Meydanı'nda topladığı, beklemekten canı sıkılan bir yeniçeri subayının disiplinsiz bir şekilde, padişah geçerken yaşı ile alaya varan sözler sarfetmesi üzerine kılıcı ile tek hamlede hem yeniçeriyi hem de atını ikiye böldüğü anlatılır. Bu olaydan sonra hemen Yeniçeri Ocağı'nda düzenlemeye gitmiş ve ocak içerisindeki kimi subayları halletmiş, kimine de boyun eğdirmiştir. Gerekli hazırlıkları yapar yapmaz da Bağdat üzerine yürümüştür.

Yasaklar

Alkol, tütün ve kahveyi yasakladı.[5] Yasağın sebebinin 1630'ların başındaki büyük İstanbul yangını olduğu bilinir ve yangın sonrası çıkabilecek bir ayaklanmaya karşı tedbir olarak İstanbul'daki kahvehaneler yıktırılır. Tütün içenlerin ise öldürülmelerine dair fetva çıkarılır.[6] Tütün içenlerden orduya mensup kişiler tespit edilince eli, ayağı kırılıp boyunlarının vurulduğu da oluyordu.[7] Ayrıca meyhane ve kahvelerin Yeniçeri ve isyancıların toplanma mekanı haline gelmesi padişahı düşündürmüştü. Yasak, kaybolan devlet otoritesinin de bir nevi tekrar tesisinin bir göstergesi olacaktı. Padişah kendi yasağına ne derece uyulduğuna bağlı olarak otoritesini ölçtü. Bu nedenle yasak çok katı bir şekilde uygulandı. IV. Murad, yasağa uymayanların öldürülmesini emretti. Bizzat kendisi özellikle geç saatlerde kıyafet değiştirerek yasağa uyulup uyulmadığını kontrol etti ve bulduğu şüphelileri öldürttü.[6] Bu tebdil-i kıyafet teftiş uygulamasını sıklıkla yapmış ve birçok meyhaneyi gece kendisi bizzat baskınlar ve infazlarla kapattı. Padişahın üstün ve kutsal bir figür olarak Topkapı Sarayı'nda bulunmasına alışık İstanbul halkı halk arasına karışan ve doğrudan gücünü sergileyen IV. Murad'a bu yüzden farklı bir gözle bakmıştır. Sultanın ölünceye kadar sürdüğü bu uygulaması sonucu hiçbir padişaha karşı üretilmeyen efsane ve menkıbelere neden olmuştur. IV. Murad'ın sözlü kültürdeki zengin konumu onun özlenen otoriter bir padişah figürünün bir tecellisi olarak yorumlanmıştır.

IV. Murad dönemindeki bir diğer yasak ise yatsıdan sonra fenersiz dışarı çıkma yasağı idi.[8] Kıyafet değiştirerek yatsıdan sonra sokakları gezen IV. Murad, fenersiz gezenlerle karşılaşınca ceza olarak onları öldürtmekteydi. Sabah olduğunda bu nedenle cezalandırılan kişilerin ölü bedenleri yerlerde görülüyordu.[9] Yasağa uymayanları ölümle cezalandıran IV. Murad, bir defasında kıyafet değiştirip gezerken, camiden geç saatte çıkıp fenersiz evine giden bir imamın çocuğunu yakalamış ve onu yasağa uymadığı için öldürtmüştü.[10]

Devrin önemli olayları

1634 yılında IV. Murad Bursa'ya giderken yoldaki karları temizletmediği gerekçesiyle soruşturma yapmadan İznik kadısını astırır. Yaklaşık iki yıl şeyhülislamlık yapan dönemin şeyhülislamı Ahizade Hüseyin Efendi'nin bu olayı eleştirmesi ise şeyhülislamın sonunu hazırladı. İznik kadısının öldürülmesi İstanbul'da duyulunca Şeyhülislam Ahizade Hüseyin Efendi bu olayı eleştirmekten geri durmaz. Bu eleştirinin cezası ise her ne kadar "derhal Kıbrıs'a sürgün" kararı olduysa da[11] IV. Murad sürgünle yetinmedi ve Şeyhülislam Ahizade Hüseyin Efendi'yi boğdurtarak öldürttü.[12] Cesedi bulunmaması için kumsala gömüldü. Ahizade Hüseyin Efendi'nin oğlu ise bindiği farklı gemi denize açılmış olduğundan dolayı kurtuldu.

IV. Murad'a ait minyatürü

1638 yılında ise dönemin etkili isimleriyle anlaşmazlık yaşayan Osmanlı hekimbaşı Emir Çelebi, hakkında afyon kullandığı söylenerek IV. Murad'a ihbar edilir.[13] Bunun üzerine IV. Murad'ın bir satranç oyunu sırasında Emir Çelebi'ye zorla fazla miktarda afyon yutturması üzerine Emir Çelebi zehirlenerek ölür.[14]

Bilim ve sanat

IV. Murat'ın devrinde Nef'i, Hezarfen Ahmet Çelebi, Lagari Hasan Çelebi, Bekri Mustafa, Evliya Çelebi, Şeyhülislam Yahya gibi kişiler yaşamıştır. Şair Nef'i hicivleriyle ünlü divan şairidir, döneminin devlet adamlarını çarpık düzenini hicvetmektedir. Bazen hicivleri yüzünden başı derde giren Nef'i padişah tarafından defalarca uyarılmıştır ancak padişaha söz vermesine rağmen hiciv yazmaya devam edip Vezir Bayram Paşa hakkında hiciv kaleme alınca IV. Murat'ın emriyle 1635 yılında boğdurularak idam edilmiştir.

Hezarfen Ahmet Çelebi ve Lagari Hasan Çelebi'nin uçuş denemeleri bu dönemin en dikkat çeken bilimsel gelişmeleri olmuştur. Sultan IV. Murat'ın izni ve bilgisi dahilinde önce Hezarfen Ahmet Çelebi kendi yaptığı dev kanatlarla Galata Kulesi'nden Üsküdar'daki Doğancılar meydanına bir uçuş gerçekleştirmiştir. Bu uçuşun Galata Kulesi'nden Kız Kulesi'ne yapılması planlanmışsa da rüzgar uçuş rotasını etkilemiştir. Bu uçuş zannedildiği gibi padişaha rağmen değil bizzat padişahın da (Bağdat Köşkü'nün bulunduğu yerden) seyrettiği planlı bir faaliyettir ve uçuşun ardından Hezarfen yine padişah tarafından takdir ve yeni çalışmalar için destek görmüştür. Uçuş dünya havacılık tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. Eğer gerçekliği genel kabul görürse Hezarfen o güne kadar gökyüzünde en uzun süre kalan, süzülen ve uçan ilk havacıdır. Dahası uçuşu kıtalararası ilk uçuştur. Ancak bugün yapılan bazı bilimsel çalışmalar Hezarfen'in sadece süzülerek boğazın bir yakasından diğerine kadar uçabilmesini şüpheli görür. Hem Galata Kulesi'nin yüksekliği hem de boğazdaki mevcut hava akımı bu uçuşu zora sokmaktadır. Sadece süzülerek mi uçtuğu, birikimini nereden sağladığı, nerede ve nasıl çalıştığı ya da taktığı kanatların mahiyeti bugün tam olarak bilinememektedir. Ayrıca bu uçuşun Hezarfen'in ilk deneyimi olup olmadığı da tartışmalıdır. Bazı deneme uçuşları yapmış olması muhtemeldir. Kendisi hakkındaki bilgiler çok kısıtlıdır ve çoğu söylence ve dedikodudan ibarettir.

Hezarfen'e gösterilen bu ilgiden cesaret alan Lagari Hasan Çelebi de yine IV. Murat'ın izni ve denetiminde uçuş çalışmaları için destek görmüştür. En önemli ve kayıtlara geçen uçuşu padişahın kızı Kaya Sultan'ın doğum günü ya da düğün merasiminde 1633 yılında Topkapı Sarayı'nda, bugünkü Sarayburnu'nda gerçekleşmiştir. Lagari kendi yaptığı ve içinde bulunduğu bir füze ile tüm davetlilerin gözü önünde gökyüzüne dikey olarak uçmuş ve barutu tükenmeye yakın da kendi yapımı olan bir paraşütle boğaza atlamıştır. Bu uçuşu da doğru kabul edersek Lagari Hasan Çelebi yerden gökyüzüne bu derece yükselmeyi başarabilen ilk insandır. Dahası füzeciliğin ve roketli uçuşun da babasıdır. Kendisi de padişahın desteğini almış olmasına rağmen sonraki dönemlerde sürgüne gönderilmiştir. İddialara göre bu ilk uçuş denemelerine sempatiyle yaklaşan Sultan IV. Murat, hem Hezarfen'den hem de Lagari'den tedirgin olmuş ve ikisini bir daha bir araya gelemeyecek şekilde İstanbul'dan uzaklaştırmıştır. Hezarfen Ahmet Çelebi Fizan'a (Tarablusgarb/Libya) Lagari Hasan Çelebi ise Kırım'a sürgün edilmiştir. Fakat padişahın bu iki bilim adamına ilk aşamada gösterdiği destek gözden kaçmakta ve sürgün nedenlerinin üzerinde durulmamaktadır. Denemelerinin boyutları ve rahatsızlık nedeni tam olarak bilinememektedir. İddialar göre padişaha bazı devlet adamlarının telkinlerde bulunduğu ve "Allah insanların uçmasını isteseydi onları zaten kanatlarıyla birlikte yaratırdı, bu kişiler Allah'a karşı gelmektedirler." diyerek etkiledikleri söylenir. Padişahın bu iki kişiden tedirgin olması ve onları iktidarına karşı bir tehdit olarak algılaması da tartışmalı bir konudur. Çünkü Hezarfen ve Lagari Hasan Çelebi'ler İstanbul'da bulunmakta ve denetim ve destek görerek çalışmaktadırlar. Bundan başka bazı tarihçiler bu iki denemeye de şüpheli yaklaşır. Nedeni kaynaklardan teyit edilemiyor olmasıdır. Abartılı üslubuyla dikkat çeken Evliya Çelebi'nin Seyehatnamesi'nin bu derece önemli bir iddiayı referans almak için güvenilir bulanamamasıdır. Çünkü uçuşlarla ilgili tek kaynak Seyahatname'dir. Günümüzde bu olaylarla ve kişilerle ilgili yanlış bilinen birçok bilginin ve iddianın Seyahatname'de yer almadığı ve tamamen kurgudan ibaret olduğu unutulmamalıdır. Tarihçi Erhan Afyoncu ise Evliya Çelebi'nin güvenilir bir kaynak olduğunu iddia eder. Ona göre Seyahatname'deki birçok bilgi, anlatı devrin başka kaynaklarıyla örtüşmekteyken Lagari ve Hasan Çelebi'nin tamamen uydurma olarak değerlendirilmesini doğru ve samimi bulmaz. Ona göre bu iki bilim adamı ve uçuş denemeleri gerçek kabul edilmelidir.[15]

Kişiliği

Oldukça sert, disiplinli bir kişiliği olan IV. Murad, emirlerinin kesin olarak yerine getirilmesini bekler ve verdiği emirlerin uygulanışını takip ederdi. Emirlerine uyulup uyulmadığını tespit etmek için kıyafet değiştirerek halk arasında gezerdi. Kızdığı zaman kolayca ölüm emri verebilen biri olması dolayısıyla korkulan bir padişahtı. Osmanlı tarihinde ilk şeyhülislâm (Ahizâde Hüseyin Efendi) onun emriyle öldürülür. Kuvvetli bir hafızaya sahip olduğu kabul edilir. Güçlü bir yapıya sahip olduğu bilinen IV. Murad, ata binip dolaşmayı severdi. Tütün ve afyondan nefret etmesine karşın son derece içki düşkünü biri olan IV. Murad, yakın çevresiyle içki alemleri düzenlerdi. Kimi tarihçiler, onun bazı geceler oldukça sarhoş olduğunu, bu yüzden de o sırada verdiği idam emirlerinin infaz edilmemesini önceden tenbih ettiğini belirtirler.[16] Son Osmanlı Halifesi Abdülmecid 1920'lerde kaleme aldığı bir risalesinde IV Murad için "geleceğin en büyük hükümdarı olmaya namzet (aday) iken içtiği rakının kurbanı olduğunu" yazar.[17] Yine Mehmet Halife adlı bir Osmanlı tarihçisi de Tarih-i Gılmâni adlı eserinde Sultan 4. Murat Han ile ilgili şöyle söylemektedir: Düşmanın kökünü kesti, eşkiyadan intikam aldı. O güruhun hiç biri elinden canını kurtaramadı. Revan ile Bağdat'ı alıp Kızılbaş'ı kahretti. Sağ kalaydı eğer bütün İran'ı ve Turan'ı alırdı. Cihanda on yedi yıl saltanat sürdükten sonra sonunda Allah'ın emriyle onun da devri son buldu. Merhum Sultan Murat gayet yiğit, boylu boslu ve heybetli idi. Öylesine iyi cirit ve ok atardı ki, akranı bulunmazdı. Ciritine kimse dayanamazdı. Merhum, cirit ile sekiz Arnavut kalkanını delip Budin'e göndermiştir. Bir okla on iki zırhı delip Mısır'a göndermiştir.[18]

Fiziksel kuvveti

IV. Murad

IV. Murat Osmanlı sultanları arasında fiziksel kuvvetiyle ünlüdür. İriyarı olan padişah erken yaşlardan beri güreşe, cirite, biniciliğe ve ağırlık kaldırmaya ilgi duymuştu. Ergenlik döneminde hızla gelişmiş özellikle çalıştığı ağırlıkların etkisiyle de ömrü boyunca eklem ve kas ağrıları çekmiştir.

Dönemin ruznameleri başta olmak üzere padişahın gücüyle ilgili özellikle sözlü kültürde abartılı ifadeler göze çarpar. IV. Murat'ın bir askeri atıyla beraber ikiye bölmesi, yola devrilen yüzlerce kiloluk ağaçları tek başına kaldırıp atması, kale kapılarını koç başıyla kırması, güreşte yenilmezliği, usta biniciliği bunlardan bir kaçıdır. Padişahın tek kolla 60 kilogramlık gürzleri ve 50 kilogramlık yayları ustalıkla kullandığı, sinirlendiği zaman devlet adamlarını kuşaklarından tutup kaldırdığı, Revan seferinde top güllelerini tek başına topa sürdüğü, İran'dan gelen ve kendisine kırılmaz olarak takdim edilen bir yayı kimsenin kıramaması üzerine 2 kez kırdığı söylenir. Bir gece Bağdat'ta onu öldürmek için odasına giren 4 cellatı kendisinin öldürdüğü iddia edilir. Konya'da Abisi Genç Osman'ın infazında rol oynadığı iddia edilen iki eski Yeniçeriyi kalabalığın arasında tanımış ve gürzüyle öldürmüştür.

Hindistan'dan gelen bir elçi heyeti IV. Murat'a çok sağlam ve her darbeye karşı dayanıklı bir kalkan hediye etmiştir. Kalkanın sağlamlığını denemek isteyen Padişah adamlarına kalkanı bir yere asmalarını söyler, kalkan asıldıktan sonra bu kalkana ok atışları yapmış bu kalkanı defalarca delmiştir. IV. Murat'ın gürzü ve yayı şu an Topkapı Sarayı'nda sergilenmektedir. Bağdat kuşatması esnasında da yüzlerce kiloluk bir topu kaldırıp Fırat nehrine attığı sonra da tek başına onu nehirden çıkardığı Musul ve Kerkük Türkmenleri tarafından anlatıla gelen kendisiyle ilgili birçok efsaneden birisidir. Padişahın bu abartılı sayılacak fiziksel kuvveti onun otoriter ve genç imajıyla birleştiğinde ortaya sıra dışı,karizmatik bir padişah figürünün doğmasına neden olmuştur.

Askerî başarıları

Revan Seferi güzergahı(1635)

IV. Murat devrindeki en önemli askerî olay Safevîlere karşı girişilen 1623-1639 Osmanlı-Safevî Savaşı'dır. Bu savaşta Osmanlı orduları Revan Seferi ile Doğu Anadolu, Ahıska, Revan (Erivan) ve Kafkaslar'ın önemli bir bölümünü ele geçirmiştir. Anadolu'da bozulan otoriteyi sağlamak adına bu seferi ve Bağdat seferini bir fırsat olarak görmüştür. Bu yüzden geçtiği birçok yerde hakkında şikayette bulunulan birçok devlet görevlisini, isyancıyı ve Safevi ajanını infaz ettirmiştir. Anadolu, Kanuni Sultan Süleyman'dan beri ilk defa padişahı Anadolu'da görme fırsatını bu seferlerle bulmuştur. 1638 yılındaki Bağdat Seferi ile 1624'ten beri İran işgali altında bulunan bu şehri yeniden Osmanlı topraklarına katmıştır. Bağdat Seferi, Osmanlı tarihinin en gösterişli seferlerinden birisi olmuş ve padişah büyük bir komutan edasıyla Doğuda varlık göstermiş, uzun ve kanlı bir kuşatmadan sonra Sunni üstünlüğünü doğuda tekrar tesis etmiş kendisi de Bağdat Fatihi olarak anılmıştır. Kuşatma 40 gün sürmüştür. Sefer Genç Osman marşına konu olan ve dahası birçok efsane ve menkıbeyle ölümsüzleşmiştir. Bağdat'ta kuşatma devam ederken tahrip edilen İmam Azam'ın türbesine yüzü olmadığını söylerek ziyarette bulunmamış, Bağdat'ı Şiilerden almadıkça da huzuruna çıkmaktan haya ettiğini söylemiştir. Fetihle beraber ilk burasını ziyaret etmesi Sunni İslam çevrelerinde onu bir kahramana dönüştürmüş ve Selahaddin Eyubi ile kıyaslanmıştır. Bağdat'ın fethinin ardından IV. Murat, tarihe geçen o ünlü sözü söylemiştir:[19]

Bağdat'ı almaya çalışmak, Bağdat'ın kendinden daha mı güzeldi ne!

IV. Murat, bu savaşlarda Osmanlı ordularını bizzat kendisi komuta etti ve büyük bir askerî dehâ olduğunu kanıtladı. Sefer sırasında, Anadolu'daki tüm isyanları ve isyan etmesi muhtemel unsurları yok etti. Böylece devlet otoritesi yeniden ve kesin bir şekilde sağlandı. Yerli halk, memnuniyetini göstermek üzere birçok yerel yapıya onun ismini verdi.

Safeviler, kesin Osmanlı zaferi karşısında çaresiz kalınca barış istemek zorunda kaldılar ve 1639 mayısında Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı. Antlaşma neticesinde Mezopotamya Osmanlı egemenliğine girdi ve I. Dünya Savaşı'na kadar Osmanlı'nın toprağı olarak kaldı. IV. Murat, İstanbul'a döndükten sonra saygın devlet adamlarına, imparatorluğun eski parlak günlerine dönmesine yönelik ekonomik ve siyasi projeler hazırlanması emrini verdi. Ama hastalığı[hangileri?] ve erken ölümü, onun imparatorluğu dönüştürme fikirlerine ve çalışmalarına engel oldu.

Ölümü

IV. Murad'ın son zamanlarında Osmanlı sınırları

IV. Murad, Revan Seferi sırasında ortaya çıkan hastalığı (siroz[20] veya nikris) nedeniyle ciddi sağlık problemleri yaşar. Her ne kadar kısa bir dönemliğine düzeldiyse de 1639 Kasım'ında tekrar kötüleşir. Sağlığı iyice kötüleşince yakın çevresinde bulunanlar IV. Murad'a içkiyi bırakmasını önerdiler. Oldukça çok içki içen IV. Murad, her ne kadar hastalığı üzerine içkiyi bir müddet bıraktıysa da hastalığı biraz düzelme gösterince tekrar içkiye başladı. Sağlık durumu git gide kötüleşen IV. Murad, kardeşi Şehzâde Kasım'ı boğdurduğu odada henüz 28 yaşında iken 1640 yılında öldü.[21] IV. Murad'ın erken yaştaki bu ölümü içkiye olan aşırı bağımlılığından dolayıydı.[22] Ölmeden önce kardeşi İbrahim'i öldürtmek istediği ancak saraydakilerin bunu engellediği söylenilir.

IV. Murad dönemi Osmanlı İmparatorluğu'nun duraklama döneminde toparlandığı istikrarlı bir dönemdir. Bu istikrar ölümü ile bozulmuş ve 1656 yılında Köprülü Mehmet Paşa'nın sadrazam olmasına kadar da tekrar sağlanamamıştır. IV. Murat Sultan Genç Osman'dan sonra Osmanlı Devleti'nin ikinci büyük reformcusudur. Devletin gerilediğini kabul ederek ilk ıslahat çalışmalarını başlatan kişidir. Bu anlamda hazırlattığı Koçi Bey ve Katip Çelebi Risaleleri onun ileri görüşlülüğünü gösterir. Bu risalelerde padişahın isteği üzerine devletin gücündeki zayıflamanın ve bozulmanın nedenleri ortaya konmuş ve çözüm için öneriler üretilmiştir. Büyük bir entelektüel olan IV. Murat Arapça ve Farsça bilmekteydi. "Muradi" mahlasıyla hem divan hem aşık tarzı şiirler yazmıştır. Döneminde halk edebiyatı büyük gelişme göstermiş, manzumelerine şairler tarafından nazireler yazılmıştır. Yazdığı divan şiirlerini düzenlemesi için Vehbi Osman Çelebi'ye emanet etmiş fakat ölümüyle birlikte bu divan ortadan kaybolmuştur. Hattattır. Talik yazıda kendi geliştirmiştir. İcazetini Hat hocası Tulumcuzade Abdurrahman Efendi'den almıştır. Güzel yazıya ve musikiye ilgi duymuştur. Mehter müziğinin önde gelen bestekarları arasında sayılan IV. Murat'ın sözlü eserleri yanında saz eserleri de bestelediği bilinmektedir. Yılmaz Öztuna onun bestelediği 15 eserinin listesini vermiştir. Sözleri de kendisine ait olan "Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan" ilahisi de bu bestelerden birisi olarak kaydedilir. (Bazı araştırmacılar bu ilahinin IV. Murat'a değil III. Murat'a ait olduğu ileri sürer.) Dönemin önemli simalarından Evliya Çelebi, onun huzurunda yapılan edebiyat ve musiki cemiyetlerinden genişçe söz etmektedir. Bunlar arasında Kör Hasanoğlu Mehmet Çelebi'nin haftada iki gece padişahın huzurunda hayal oyunu sergilemesi de vardır. İtalyan düşünürü Machiavelli'nin "Prens" adlı eserini Türkçeye çevirtmiştir. Okçuluğa ve topçuluğa ilgi duymuştur. Hobi olarak yay ve kiriş imal eder, seferlerde kendisi top atışları yapardı. Cirit atardı. Matrak oyununa (eski bir savaş sporu) ilgi duyar ve iyi bir icracısı (matrakbaz) sayılırdı. At tutkunuydu ve iyi bir biniciydi. Saray ahırında 300'den fazla seçme binek, 50'ye yakın da yarış atı bulundurmuştur. Kendi şahsına mahsus 9 atı vardı. Bu atlar öldüğü zaman gelenek icabınca cenazesinde ters bir şekilde eğerlenerek kortejde yürütülmüştür. Revan ve Bağdat seferleri boyunca gördüğü vakıf eserlerini tamir ettirmiştir. Fırat nehrinin Elazığ'ın kuzeyinde kalan bölümü bugün onun adını taşır. Topkapı Sarayı'na Revan ve Bağdat köşklerini yaptırmıştır. Kabe'nin tarihi boyunca en büyük ve kapsamlı tamirlerinden birisi olan ve on birinci tamiri sayılan restorasyon ve genişletme işi onun emriyle 1629-30 yıllarında yapılmıştır. IV. Murat tüm bunların yanında iyi bir komutan ve askerdir. Bizzat kendisinin komuta ettiği iki büyük sefer icra etmiştir. Bu seferlerine sorguçlu bir miğfer ve zırh giyerek ve Ömer'in kılıcını kuşanarak gitmiş ve aynı kıyafetlerle geri dönmüştür. Bağdat Seferi'nden yine aynı kıyafetlere ek olarak bir pars postu giyerek dönmesi dikkat çekici bulunmuştur. Kaynaklardan anlaşıldığına göre IV. Murat hareme karşı mesafeli bir tavır sergilemiş ve Osmanlı padişahları arasında en az çocuğu olan padişahlardan birisi olmuştur. IV. Murat donanmaya da büyük yatırımlar yapmış ve Otuz Yıl Savaşlarından faydalanarak Venedik üzerine bir sefer hazırlığı yaptırmıştır. Hazırlanan donanma Girit'in fethinde büyük faydalar sağlamıştır. Başarıları ve askerliğe yatkınlığıyla ordu ve halk tarafından saygı duyulan bir padişah olmuştur. Özlenen karizmatik padişah figürünü fazlasıyla sergilemiş bu yüzden de hakkında birçok menkıbe üretilmiş ve Anadolu'da birçok yerel yapıya adı verilmiştir. İlber Ortaylı IV. Murad'ı "17. yüzyılın en büyük mareşali" ölümünü de "büyük bir kayıp" olarak tarif eder.[23]

Eşleri

IV. Murat minyatür

Çocukları

Evliya Çelebi 32 çocuğu olduğunu yazar. Bilinenler bunlardır.

Görseller

Ayrıca bakınız

Popüler kültürdeki yeri

Kaynakça

  1. E. van Donzel, Islamic Desk Reference: Compiled from the Encyclopaedia of Islam, Brill Academic Publishers, s. 219
  2. Robert Bator, Daily Life in Ancient and Modern Istanbul, Runestone Press, s. 42
  3. Douglas Arthur Howard, The History of Turkey, Greenwood Press, s. 195
  4. 1 2 3 Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, 4. Murat, Erhan Afyoncu
  5. Hopkins, Kate (03-24-2006)Food Stories: The Sultan's Coffee Prohibition
  6. 1 2 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Cilt 3, TTK Yayınları, s. 192.
  7. Abdülbaki Gölpınarlı, 100 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar, Gerçek Yayınları, s. 88.
  8. Mithat Sertoğlu, IV Murad, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 67.
  9. Emin Efendi, Osmanlı Hayatından Kesitler, İnsan Yayınları, s. 187.
  10. Naima Tarihi, Cilt 3, Bahar Matbaası, İstanbul, 1968, s. 1221.
  11. Johann Wilhelm Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 4, Yeditepe Yayınları, s. 109.
  12. İlber Ortaylı, İstanbul'dan Sayfalar, Hil Yayınları, s. 57.
  13. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, cilt: 11, sayfa: 129.
  14. Türkiye Tarihi 3, Yayın Yönetmeni: Sina Akşin, Cem Yayınları, s. 294.
  15. Osmanlı'nın Hayaleti, Erhan Afyoncu
  16. Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, Yeditepe Yayınları, IV. Murad bölümü.
  17. "Osmanlı'yı dedelerimin içkisi yıktı", Murat Bardakçı, 5 Mayıs 2013.
  18. Efe, Ahmet (2014). Çocuklar Ve Gençeler İçin Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi. Ankara: Akçağ Yayınevi. s. 268. ISBN 978-975-338-829-0.
  19. Akın Alıcı, Hayata Yön Veren Sözler, 2004.
  20. Peçevî Tarihi, 2. cilt, Neşriyat Yurdu, s. 518
  21. İslam Ansiklopedisi, cilt: 31, sayfa: 182
  22. Türk Tarih Kurumu, Osmanlı Padişahları
  23. Osmanlı'nın Mahrem Tarihi, Mustafa Armağan
  24. Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Kadın Sultanları, 4. baskı, sayfa: 241
  25. Uluçay, M. Çağatay. Padişahların Kadınları ve Kızları. Ötüken Yayınları. s. 89.

Dış kaynaklar

Celal Tomrukoğlu Osmanlı Hanedanı

IV. Murad
Doğumu: 16 Haziran 1612 Ölümü: 9 Şubat 1640
Resmî unvanlar
Önce gelen
I. Mustafa

Osmanlı Sultanı

10 Eylül 1623 - 9 Şubat 1640
Sonra gelen
İbrahim
Sünni İslam unvanları
Önce gelen
I. Mustafa
İslam Halifesi
10 Eylül 1623 - 9 Şubat 1640
Sonra gelen
İbrahim
This article is issued from Vikipedi - version of the 1/10/2017. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.