Altın standardı

Altın standardı veya Altın sikke sistemi, 19. yüzyılın başlarından, I. Dünya Savaşının sonuna kadar Avrupa ve Amerika'da uygulanan para sistemidir. Tek metal para sistemi olarak da bilinir.

Çift metal para sisteminde, gümüşün sürekli olarak aksaması, hem iç piyasalarda dengesizlikler yaratmış, hem de uluslararası ticareti olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Bu olumsuz gelişmeler sonucu Avrupa ülkeleri ve ABD, Çift metal para sistemini terk ederek altınsikke sistemini uygulamaya koymuşlardır.

Altın sikke sistemine geçişte bu gelişmelerin yanında, Merkantilizmin yerine Liberal ekonomi görüşünün itibar kazanması da etkili olmuştur. David Ricardo'nun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi, serbest ticaretin tümüyle serbestleştirilmesi durumunda ticaretin karşılıklı her iki ülke açısından da daha kazançlı olacağını ifade eder. Yine Ricardo'nun Otomatik Altın Standartı Teorisi de, aynı şekilde tümüyle serbestleştirilmiş bir ticaret sisteminde, ödemeler dengesinin otomatik olarak sağlanacağını öne sürer. Her iki teorem de Altın sikke sistemine geçişin teorik çerçevesini oluşturmuştur.

Ricardo, otomatik altın standardı mekanizmasının işleyebilmesi, bankalarca ihraç edilen banknot hacminin, tedavüldeki altın paraya sıkı sıkıya bağlı tutulması gerektiği tezini öne sürmüştür. Tedavül Prensibi olarak bilinen bu prensip gereği hükümetler, bankalarca ihraç edilebilecek banknot miktarını sıkı bir biçimde denetim altına almışlardır. 1844 yılında İngiltere'de yürürlüğe konulan Peel Yasası, bu düzenlemelerin belirlendiği bir yasal düzenlemedir.

Altın standardı, bir ülkenin para biriminin veya kağıt parasının doğrudan altına bağlı bir değere sahip olduğu parasal bir sistemdir. Altın standardında ülkeler kağıt parayı sabit bir altına dönüştürmeyi kabul ettiler. Altın standardını kullanan bir ülke altın için sabit bir fiyat belirler ve bu fiyattan altın alır ve satar. Bu sabit fiyat, para biriminin değerini belirlemek için kullanılır. Örneğin, ABD altın fiyatını başına 500$ olarak ayarlarsa, doların değeri bir altının 1/500'ü olacaktır.

Altın standart şu anda hiçbir hükümet tarafından kullanılmamaktadır. İngiltere 1931'de altın standardını kullanmayı bıraktı ve ABD 1933'te davayı takip etti ve 1973'te sistemin kalıntılarını terk etti. 1 Altın standart tamamen bir hükümetin emri nedeniyle kullanılan para birimini tanımlamak için kullanılan bir terim olan itibari para ile değiştirildi veya itibari, para birimi bir ödeme aracı olarak kabul edilmelidir. ABD'de, örneğin, dolar itibari paradır ve Nijerya için nairadır.

Bir altın standardının cazibesi, kusurlu insanların elinden para ihracının kontrolünü durdurmasıdır. Bu ihraç için bir sınır olarak hareket eden fiziksel altın miktarı ile, bir toplum enflasyonun kötülüklerinden kaçınmak için basit bir kuralı izleyebilir. Para politikasının amacı sadece enflasyonu önlemek değil, aynı zamanda deflasyonu ve tam istihdamın sağlanabileceği istikrarlı bir parasal çevrenin geliştirilmesine yardımcı olmaktır. ABD altın standardının kısa bir tarihi, böyle basit bir kural kabul edildiğinde enflasyondan kaçınılabileceğini, ancak bu kurala sıkı sıkıya bağlı kalmanın siyasi huzursuzluk olmasa bile ekonomik istikrarsızlık yaratabileceğini göstermek için yeterlidir.

Altın standart sistemi ve itibari para sistemi

Adından da anlaşılacağı gibi, altın standart terimi, para biriminin değerinin altına dayandığı parasal bir sistemi ifade eder. Bir itibari para sistemi, aksine, paranın değerinin herhangi bir fiziksel metaya dayanmadığı, bunun yerine döviz piyasalarındaki diğer para birimlerine karşı dinamik olarak dalgalanmasına izin verilen parasal bir sistemdir. "Fiat" yani itibari para terimi, keyfi bir fiil veya kararname anlamına gelen Latince "fieri" den türetilmiştir. Bu etimolojiye uygun olarak, fiat para birimlerinin değeri nihayetinde hükümet kararnamesi ile yasal ihale olarak tanımlanmasına dayanmaktadır.

I. Dünya Savaşı'ndan on yıllar önce uluslararası ticaret, klasik altın standardı olarak bilinen şeylere dayanarak gerçekleştirildi. Bu sistemde, ülkeler arasındaki ticaret fiziksel altın kullanılarak çözüldü. Ticaret fazlası veren ülkeler, ihracatı için ödeme olarak altın biriktirdi. Tersine, ticaret açığı olan ülkeler altın rezervlerinin azaldığını gördüler, çünkü altın bu ülkelerden ithalatlarının ödemesi olarak akmıştır.

Altın Standardı

Başkan Hal Hoover, 1933'te Franklin D. Roosevelt'e verdiği demeçte, "Altına sahibiz çünkü hükümetlere güvenemeyiz," dedi. Bu açıklama, ABD mali tarihindeki en acımasız olaylardan birini öngördü: Tüm Amerikalıları altın paralarını, külçe ve sertifikalarını ABD dolarına dönüştürmeye zorlayan Acil Bankacılık Kanunu. 2. Büyük Buhran, altın böceklerin inancını değiştirmedi, zenginliğin kaynağı olarak altının istikrarına sonsuza kadar güvenen insanlar.

Altın, kendi arz ve talebi üzerinde benzersiz bir etkiye sahip olması nedeniyle, başka bir varlık sınıfı olmayan bir tarihe sahiptir. Altın böcek hala altın kral olduğu bir geçmişe yapışıyor, ancak altın geçmişi de geleceğini doğru bir şekilde değerlendirmek için anlaşılması gereken bir düşüş içeriyor.

5.000 Yıl Süren Altın Standardı Aşk İlişkisi

5.000 yıldır altının parlaklık, dövülebilirlik, yoğunluk ve kıtlık kombinasyonu insanlığı başka hiçbir metale benzemedi. Peter Bernstein'ın Altının Gücü: Takıntı Tarihi adlı kitabına göre, altın o kadar yoğundur ki, bir tonu bir fit küp şeklinde paketlenebilirdi.

Bu saplantıların başında, altın sadece ibadet için kullanıldı, dünyanın eski kutsal yerlerinden herhangi birine yapılan bir geziyle gösterildi. Bugün, altının en popüler kullanımı mücevher üretiminde.

M.Ö. 700 yıllarında altın ilk kez para birimi haline getirilerek para birimi olarak kullanılabilirliği arttırıldı. Bundan önce, altın alım satım yapılırken tartılmalı ve saflık açısından kontrol edilmeliydi.

Altın madeni paralar mükemmel bir çözüm değildi, çünkü yüzyıllar boyunca yaygın bir uygulama, bu hafif düzensiz paraları külçe haline gelebilecek kadar altın biriktirmek için kırpmaktır. 1696'da İngiltere'deki Büyük Geri Kazanım, madeni para üretimini otomatikleştiren ve kırpmaya son veren bir teknoloji tanıttı.

Her zaman dünyadan gelen ek kaynaklara dayanamadığı için, altın arzı sadece deflasyon, ticaret, yağma veya topraktan çıkarma yoluyla genişledi.

15. yüzyılda Amerika'nın keşfi, ilk büyük altına hücum getirdi. İspanya'nın Yeni Dünya'dan hazineleri yağması Avrupa'nın altın arzını 16. yüzyılda beş kez artırdı. Daha sonra Amerika, Avustralya ve Güney Afrika'da altına hücumlar 19. yüzyılda gerçekleşti.

Avrupa'nın kağıt para tanıtımı, 16. yüzyılda, özel partiler tarafından ihraç edilen borçlanma araçlarının kullanılmasıyla gerçekleşti. Altın paralar ve külçe Avrupa'nın para sistemine hakim olmaya devam ederken, kağıt para hakim olmaya 18. yüzyıla kadar değildi. Kağıt para ile altın arasındaki mücadele sonunda altın standardının getirilmesine neden olacaktır.

Altın standardının yükselişi

Altın, standart kağıt paranın sabit bir miktarda altına dönüştürülebildiği parasal bir sistemdir. Başka bir deyişle, böyle bir para sisteminde, altın paranın değerini destekler. 1696 ve 1812 yılları arasında, altın paranın geliştirilmesi ve resmileştirilmesi, kağıt paranın girişinin bazı problemler yaratmasıyla başladı.

1789'daki ABD Anayasası, Amerikan Kongresi'ne tek para verme ve değerini düzenleme yetkisi verdi. Birleşik bir ulusal para birimi oluşturmak, o zamana kadar çoğunlukla gümüş olan dolaşımdaki yabancı paralardan oluşan bir para sisteminin standardizasyonunu sağladı.

Altına göre gümüş bolca bimetalik bir standart 1792'de kabul edildi. Resmi olarak kabul edilen gümüş: altın parite oranı 15:1 iken o zamanki piyasa oranını doğru bir şekilde yansıtırken, 1793'ten sonra gümüşün değeri sürekli olarak düştü, Gresham Yasası'na göre altını dolaşımdan uzaklaştırmaktır.

Mesele, güçlü siyasi düşmanlığı olmadan değil, 1834 Madeni Para Yasası'na kadar çözülmeyecektir. Sert para meraklıları, altın paraları dolaşıma geri döndürecek bir oran için, gümüşü zorlamak için değil, aynı zamanda ABD'nin o zamanki bankası tarafından çıkarılan küçük mezhepli kağıt notları çıkarmak için bir savunuculuk yaptılar. Açıkça aşırı değerli altının 16:1 oranı oluşturuldu ve durumu tersine çevirerek ABD'yi fiili altın standardına soktu.

1821'de İngiltere, resmi olarak altın standardını benimseyen ilk ülke oldu. Yüzyılın küresel ticaret ve üretimdeki çarpıcı artışı, altın standardının gelecek yüzyıla kadar sağlam kalmasına yardımcı olan büyük altın keşifleri getirdi. Ülkeler arasındaki tüm ticaret dengesizlikleri altınla çözüldüğünden, hükümetler altını daha zor zamanlar için biriktirme konusunda güçlü bir teşvike sahiptiler. Bu stoklar bugün hala var.

Uluslararası altın standardı, Almanya tarafından kabul edilmesinin ardından 1871'de ortaya çıktı. 1900'e gelindiğinde, gelişmiş ülkelerin çoğunluğu altın standardına bağlandı. İronik olarak, ABD en son katılan ülkelerden biriydi. Aslında, güçlü bir gümüş lobi, altının 19. yüzyıl boyunca ABD'de tek para standardı olmasını engelledi.

1871'den 1914'e kadar altın standart zirvesindeydi. Bu dönemde dünyada ideale yakın siyasi koşullar vardı. Hükümetler sistemin çalışması için birlikte çok iyi çalıştılar, ancak 1914'teki Büyük Savaş'ın patlak vermesiyle bu durum sonsuza dek değişti.

Altın standardının yıkılışı

I. Dünya Savaşı ile siyasi ittifaklar değişti, uluslararası borçluluk arttı ve hükümet maliyesi kötüleşti. Altın standart askıya alınmamış olsa da, savaş sırasında hem iyi hem de kötü zamanları tutamayacağını gösteren savaştaydı. Bu, altın standardına sadece ekonomik zorlukları arttıran güven eksikliği yarattı. Dünyanın küresel ekonomisini dayandıracak daha esnek bir şeye ihtiyaç duyduğu giderek daha belirgin hale geldi.

Aynı zamanda, altın standardın pastoral yıllarına dönme arzusu ülkeler arasında güçlü kalmaya devam etti. Altın arzı küresel ekonominin büyümesinin gerisinde kalmaya devam ederken, İngiliz sterlini ve ABD doları küresel rezerv para birimleri haline geldi. Daha küçük ülkeler, altın yerine bu para birimlerinin çoğunu tutmaya başladı. Sonuç, birkaç büyük ulusun eline altının vurgulanmış bir konsolidasyonu oldu.

1929 borsa çöküşü, dünya savaş sonrası zorluklarından sadece biriydi. Pound ve Fransız frangı diğer para birimleriyle korkunç derecede yanlış hizalanmıştı; savaş borçları ve ülkelerine geri dönüşler hala Almanya'yı boğuyordu; emtia fiyatları çöküyordu; ve bankalar fazla genişletildi. Birçok ülke, yatırımcıları mevduatlarını altına dönüştürmek yerine sağlam tutmaya ikna etmek için faiz oranlarını yükselterek altın stoklarını korumaya çalıştı. Bu yüksek faiz oranları, küresel ekonomi için işleri daha da kötüleştirdi. 1931'de, İngiltere'deki altın standart askıya alındı ​​ve sadece ABD ve Fransa'yı büyük altın rezervleriyle bıraktı.

Daha sonra, 1934'te ABD Hükûmeti altınları 20.67$/oz'dan 35$/oz'a yükseltti ve ekonomisini iyileştirmek için bir ons almak için aldığı kağıt para miktarını artırdı. Diğer ülkeler mevcut altın varlıklarını daha fazla ABD doları, anında dolar dramatik bir devalüasyon gerçekleşti. Altın için bu daha yüksek fiyat, altının ABD dolarına dönüşümünü artırdı ve ABD'nin altın piyasasını köşeye sıkıştırmasını etkili bir şekilde sağladı. Altın üretimi yükseldi, böylece 1939'da dünyada dolaşımdaki tüm küresel para biriminin yerini alacak kadar vardı.

II. Dünya Savaşı sona erdiğinde, önde gelen Batılı güçler, 1971 yılına kadar küresel para piyasaları için çerçeve olacak olan Bretton Woods Anlaşması'nı geliştirmek için bir araya geldi. Bretton Woods sistemi içinde, tüm ulusal para birimleri baskın rezerv para birimi haline gelen Amerikan doları. Dolar, ons başına 35$ sabit oranla altına dönüştürülebilirdi. Küresel finansal sistem daha dolaylı da olsa bir altın standart üzerinde çalışmaya devam etti.

Anlaşma, altın ve ABD doları arasında zamanla ilginç bir ilişkiyle sonuçlandı. Uzun vadede, düşen dolar genellikle altın fiyatlarının yükselmesi anlamına gelir. Kısa vadede, bu her zaman doğru değildir ve aşağıdaki bir yıllık günlük grafiğin gösterdiği gibi, ilişki en iyi ihtimalle yavaş olabilir. İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda ABD, dünya para altınının %75'ine sahipti ve dolar hala doğrudan altın tarafından desteklenen tek para birimiydi. Ancak, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünya kendini yeniden inşa ederken, ABD, savaşın parçaladığı ülkelere para akarken ve kendi yüksek ithalat talebiyle altın rezervlerinin sürekli olarak düştüğünü gördü. 1960'ların sonlarındaki yüksek enflasyonist ortam, altın standardından son hava parçasını emdi.

1968'de ABD ve bir dizi Avrupa ülkesini içeren bir Altın Havuzu, Londra pazarında altın satmayı bıraktı ve pazarın altının fiyatını serbestçe belirlemesine izin verdi. 1968'den 1971'e kadar, sadece merkez bankaları ABD ile 35$/oz'dan işlem yapabilirdi. Bir altın rezervleri havuzu hazırlayarak, altın piyasa fiyatı resmi parite oranına uygun olarak tutulabilir. Bu durum, üye ülkelerin ihracata dayalı büyüme stratejilerini sürdürmek için para birimlerini takdir etme baskısını hafifletti.

Bununla birlikte, yabancı ülkelerin artan rekabet gücü, sosyal programlar ve Vietnam Savaşı için ödenecek borcun para kazanılması ile birleştiğinde, yakında Amerika'nın ödemeler dengesi üzerinde ağırlık vermeye başladı. 1959'da fazla verilmiş bir açıkla ve yabancı ülkelerin dolar cinsinden varlıklarını altın için kullanmaya başlayacaklarına dair artan korku ile Senatör John F. Kennedy, başkanlık kampanyasının geç aşamalarında seçildiği takdirde, dolar değerini düşürmeye çalışmaktaydı.

Altın Havuzu 1968'de çöktü, çünkü üye ülkeler ABD altın fiyatında piyasa fiyatını koruma konusunda tamamen işbirliği yapma konusunda isteksiz davrandılar. Sonraki yıllarda, hem Belçika hem de Hollanda altın parasıyla dolar ödedi, Almanya ve Fransa da benzer niyetleri dile getirdi. Ağustos 1971'de İngiltere, Nixon'ın elini zorlayarak ve altın pencereyi resmen kapatarak altın olarak ödenmesini istedi. 1976'ya kadar resmiydi; dolar artık altın ile tanımlanmayacak, böylece bir altın standardının herhangi bir benzeşmesinin sonunu işaret edecekti.

Ağustos 1971'de Nixon, ABD dolarının doğrudan altına dönüştürülebilirliğini kırdı. Bu kararla, Bretton Woods Anlaşması'nın yürürlüğe girmesinden bu yana dolara giderek bağımlı hale gelen uluslararası para piyasası, altınla resmi bağlantısını kaybetti. ABD doları ve buna ek olarak etkin bir şekilde sürdürdüğü küresel finansal sistem fiat yani itibari para çağına girdi.

Altın standardının sonu

Altın 5.000 yıldır insanlığı büyülese de, her zaman para sisteminin temeli olmamıştır. Gerçek bir uluslararası altın standardı, altın arzında dramatik bir artışa denk gelen dünya barış ve refah döneminde 50 yıldan daha az bir süre vardı. 1871'den 1914'e kadar. Altın standardı, bu barış ve refahın nedeni değil, semptomuydu.

Altın standardının daha az bir biçimi 1971'e kadar devam etmesine rağmen, ölümü yüzyıllar önce karmaşık finansal dünyamız için daha esnek bir araç olan kağıt parayla başladı. Bugün, altın fiyatı metal talebi ile belirlenir ve artık standart olarak kullanılmamasına rağmen, hala önemli bir işleve hizmet etmektedir. Altın, ülkeler ve Merkez bankaları için önemli bir finansal varlıktır. Ayrıca bankalar tarafından hükümetlerine verilen kredilere karşı korunmanın bir yolu olarak ve ekonomik sağlığın bir göstergesi olarak kullanılmaktadır.

Serbest piyasa sistemi altında altın, Euro, Yen veya Amerikan doları gibi bir para birimi olarak görülmelidir. Altının ABD doları ile uzun soluklu bir ilişkisi vardır ve uzun vadede altının genellikle ters bir ilişkisi olacaktır. Piyasadaki istikrarsızlık ile, başka bir altın standart yaratma konuşmasını duymak yaygındır, ancak kusursuz bir sistem değildir. Altının bir para birimi olarak görülmesi ve bu şekilde işlem yapılması, kağıt para birimi ve ekonomi ile karşılaştırıldığında riskleri azaltabilir, ancak altının ileriye dönük olduğuna dair bir farkındalık olmalıdır. Eğer bir felaket gelene kadar beklerse, daha önce durgun bir ekonomiyi yansıtan bir fiyata taşınmışsa bir avantaj sağlayamayabilir.[1]

Altın standardı durumu

Tarihi perspektif içinde bakıldığında ilk kayda değer döviz kuru sistemi de 19. yüzyılda ortaya çıkmış, I. Dünya Savaşı’na kadar da yürürlükte kalmıştır. Esas itibarıyla sabit kur sistemine dayalı klasik altın standardı sisteminde ülkelerin her birinin parasının değeri altın fiyatına endekslidir. Bu yüzden günümüzde hükümetlerin sıklıkla başvurduğu karşılıksız para basma o dönemde yoktur; para basımı ya da piyasaya para sürme ancak altın karşılığı yapılmaktadır. O dönemde Adam Smith, David Hume ve David Ricardo gibi isimlerin öncülük ettiği klasik liberal iktisadi öğretinin öngördüğü “otomatik denkleşme mekanizması” olarak adlandırılan ve dış ödemeleri kendi kendine düzenleyen bir mekanizma yürürlükteydi. 19. yüzyılda dünyanın siyasi, askeri ve iktisadi açıdan egemen gücü İngiltere idi. İngiltere çok sayıda sömürgesiyle birlikte “üzerinden güneş batmayan ülke” konumundaydı. Buna bağlı olarak da İngiliz sterlini dünyanın en sağlam parasıydı. I. Dünya Savaşı, dünyada pek çok başka şey gibi, altın standardının da sonunu getirmiştir. Bir görüşe göre altın standardının çökmesinin nedeni İngiltere'nin I. Dünya Savaşı sonunda savaş masrafları yüzünden borç veren bir ülke olmaktan çıkıp borçlu bir ülke haline gelmesi, buna bağlı olarak Sterlinin dünyanın en sağlam ve güvenilir parası olmaktan çıkması, yerini Amerikan Dolarına bırakmasıdır. Başka bir görüş, altın standardının çöküşünü, ekonomik bakımdan önde gelen ülkelerde merkezdeki elitlerin liberal iktisadi değerlere bağlıyken, bunun aksine kamu politikasının çoğu kez işçi sendikalarının, yoksulların ve sömürgelerde para politikasını yönlendiren yabancı yatırımcıların büyüyen etkisini yansıtması gerçeğiyle irtibatlandırmaktadır. Bazı iktisatçılar ekonominin kendi kendine dengeye geldiği yönündeki liberal iktisadi önermelerin kriz zamanlarında işe yaramadığını ileri sürmüş, altın standardının çökmüş olmasını da buna örnek göstermişlerdir. Bu görüşün öncüleri arasında Karl Polanyi gibi sosyalist yapısalcı ya da ve John Maynard Keynes gibi müdahaleci görüşleri savunan isimler yer almaktadır. Örneğin Polanyi, The Great Transformation (Büyük Dönüşüm) adlı eserinde dünyanın gidişatı ve ortaya çıkan koşullar karşısında liberal iktisadi fikirlerin artık işe yaramadığının görülmesiyle, I. Dünya Savaşı sonu itibarıyla yüz yıllık göreli siyasi ve iktisadi istikrar döneminin sona erdiğini söylemektedir.

Döviz kuru sistemleri ve altın standartı

Esas itibarıyla iki döviz kuru sisteminden söz edilebilir: sabit kur sistemi ve esnek kur sistemi. Esnek kur sisteminin teorik olarak tam esnek versiyonu da olmakla birlikte, pratikte daha çok “yönetimli dalgalanma,” “kontrollü esnek kur,” ya da “ayarlanabilir dalgalı kur” adıyla anılan çeşitli versiyonlarına rastlanmaktadır. Günümüzde dünyanın hemen her ülkesinde, belki birkaç istisna dışında, uygulanan kur sistemi budur. Sabit kur sisteminde döviz kurunu para otoritesi (Merkez bankası) belirler. Döviz kuru herhangi bir nedenle belirlenen seviyenin üstüne çıkma eğilimi gösterdiğinde para otoritesi piyasaya müdahale eder, döviz satarak kuru destekler. Aksine döviz kuru belirlenen seviyenin altına inme eğilimi gösterirse bu kez piyasadan döviz satın alarak kuru belirlenen düzeyde sabit tutar. Döviz rezervinin yeterli olmadığı ülkelerde sabit kur sistemi sürdürülebilir değildir. Esnek kur sisteminde döviz kuru piyasa koşulları, yani döviz arz ve talebi tarafından belirlenir. Mal ve hizmet ihracatı, dış yatırımlardan elde edilen kârların transferi, işçi dövizleri, dış yardımlar ve turizm gelirleri başlıca döviz arzı kaynaklarıdır. Buna karşılık mal ve hizmet ithalatı, yabancıların kendi ülkelerine kâr transferi, yabancı uyruklu işçilerin döviz transferi ve dış turizm harcamaları döviz talebinin başlıca kaynaklarıdır. Esnek kur sisteminde döviz kuru döviz piyasasında günübirlik oluşan döviz arz ve talebi tarafından belirlenir. Dövize aşırı talep varsa döviz kuru yükselir, yabancı paraların değeri artar; aksine piyasada döviz bolluğu varsa bu defa döviz kuru düşer, yabancı paralar değer kaybederken yerli para değer kazanır. Döviz kurunu belirli bir seviyede destekleyen bir Merkez Bankası olmadığından, esnek kur sisteminde belirsizlik ve kur riski daha yüksektir. Uygulamada hükümetler ve para otoriteleri anlaşılabilir sebeplerle kontrollü esnek kur sistemini tercih etmektedirler. Bu sistemde döviz piyasasına günübirlik müdahale edilmez, döviz kurlarının belirlenmesi piyasaya bırakılmıştır; ancak kurlardaki oynama belirgin bir hal alıp, belirli bir alt veya üst limiti aşınca para otoritesi devreye girmekte, kurun tekrar belirlenen aralığa dönmesi sağlanmaktadır.

Döviz kuru sistemlerini tarihi seyri

Uluslararası ekonomik, ticari ve parasal ilişkilerin günümüzdekini andırır biçimde daha görünür bir boyut kazandığı dönem, 19. yüzyıldır. 19. yüzyıldan bugüne kadar dünyada başlıca üç döviz kuru sistemi kullanılmıştır: Altın standardı, Bretton Woods sistemi ve Kontrollü esnek kur sistemidir. Bunlardan altın standardı 19. yüzyılın ikinci yarısı ile I. Dünya Savaşı arasında, Bretton Woods sistemi 1944-1971 arasında yürürlükte kalmış, 1971 sonrasında da günümüz döviz kuru sistemi devreye girmiştir. Altın standardı da, Bretton Woods sistemi de esas itibarıyla sabit kur sistemi idi. Altın standardı: I. Dünya Savaşı öncesi dönemde kullanılan, paranın altın karşılığında piyasaya sürüldüğü, dolayısıyla paranın değerinin altın fiyatına sabitlendiği sistemdir. Sabit kur sistemi: Döviz kurunun para otoritesi tarafından belirlendiği ve desteklendiği, yerli paranın yabancı paralar cinsinden değerinin sabit olduğu sistemdir. Esnek Kur Sistemi: Döviz kurunun döviz arz ve talebi tarafından piyasada belirlendiği, para otoritesinin kur garantisinin olmadığı, kurların günübirlik değiştiği sistemdir. A. Altın Standardı Tarihi perspektif içinde bakıldığında ilk kayda değer döviz kuru sistemi de 19. yüzyılda ortaya çıkmış, I. Dünya Savaşı’na kadar da yürürlükte kalmıştır. Esas itibarıyla sabit kur sistemine dayalı klasik altın standardı sisteminde ülkelerin her birinin parasının değeri altın fiyatına endekslidir. Bu yüzden günümüzde hükümetlerin sıklıkla başvurduğu karşılıksız para basma o dönemde yoktur; para basımı ya da piyasaya para sürme ancak altın karşılığı yapılmaktadır. O dönemde Adam Smith, David Hume ve David Ricardo gibi isimlerin öncülük ettiği klasik liberal iktisadi öğretinin öngördüğü “otomatik denkleşme mekanizması” olarak adlandırılan ve dış ödemeleri kendi kendine düzenleyen bir mekanizma yürürlükteydi. 19. yüzyılda dünyanın siyasi, askeri ve iktisadi açıdan egemen gücü İngiltere idi. İngiltere çok sayıda sömürgesiyle birlikte “üzerinden güneş batmayan ülke” konumundaydı. Buna bağlı olarak da İngiliz Sterlini dünyanın en sağlam parasıydı. I. Dünya Savaşı, dünyada pek çok başka şey gibi, altın standardının da sonunu getirmiştir. Bir görüşe göre altın standardının çökmesinin nedeni İngiltere’nin I. Dünya Savaşı sonunda savaş masrafları yüzünden borç veren bir ülke olmaktan çıkıp borçlu bir ülke haline gelmesi, buna bağlı olarak Sterlinin dünyanın en sağlam ve güvenilir parası olmaktan çıkması, yerini Amerikan Dolarına bırakmasıdır. Başka bir görüş, altın standardının çöküşünü, ekonomik bakımdan önde gelen ülkelerde merkezdeki elitlerin liberal iktisadi değerlere bağlıyken, bunun aksine kamu politikasının çoğu kez işçi sendikalarının, yoksulların ve sömürgelerde para politikasını yönlendiren yabancı yatırımcıların büyüyen etkisini yansıtması gerçeğiyle irtibatlandırmaktadır. Bazı iktisatçılar ekonominin kendi kendine dengeye geldiği yönündeki liberal iktisadi önermelerin kriz zamanlarında işe yaramadığını ileri sürmüş, altın standardının çökmüş olmasını da buna örnek göstermişlerdir. Bu görüşün öncüleri arasında Karl Polanyi gibi sosyalist yapısalcı ya da ve John Maynard Keynes gibi müdahaleci görüşleri savunan isimler yer almaktadır. Örneğin Polanyi, The Great Transformation (Büyük Dönüşüm) adlı eserinde dünyanın gidişatı ve ortaya çıkan koşullar karşısında liberal iktisadi fikirlerin artık işe yaramadığının görülmesiyle, I. Dünya Savaşı sonu itibarıyla yüz yıllık göreli siyasi ve iktisadi istikrar döneminin sona erdiğini söylemektedir. B. Bretton Woods sistemi Bu sistemin anahtar kurumlarından biri IMF’ tir. Onun ardından ödemeler bilançosu ve dış denge sorunları, Bretton Woods ve esnek döviz kuru sistemi incelenmiştir

IMF ve uluslararası ödemeler sisteminde IMF'nin rolü

II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, 1944 yılında ABD’nin Bretton Woods kentinde, uluslararası ticaret, para ve finans sistemine yeniden çeki düzen verme amacıyla Bretton Woods müzakereleri adı verilen bir dizi görüşme yapılmıştır. Bretton Woods görüşmeleri sonucunda IMF, Dünya Bankası ve sonradan DTÖ’ye dönüşecek olan GATT sistemi kurulmuştur. 55 ülke temsilcisinin katıldığı konferansın amacı savaşın yaralarını sarmak, yıkılan ekonomileri yeniden ayağa kaldırmak, Büyük Bunalım sırasında uygulanan komşuyu fakirleştiren devalüasyonlar ve korumacı dış ticaret politikalarına son vermek, istihdamı artırmak, yatırımları teşvik etmek ve nihayet, bu amaçlara hizmet edecek yeni bir uluslararası ticaret, para ve finans sistemi inşa etmekti. Savaş sonrası uluslararası ekonomik düzenin yeniden tasarlanmasında rolü olan şahsiyetlerden biri de, ünlü İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’dir. Keynes’in fikirlerinden hareketle ortaya çıkan Keynesyen Uzlaşı devletlerin dâhilde ekonomik faaliyeti canlandırmak için piyasaya müdahale etmesine izin verirken, uluslararası alanda IMF gözetimi altında uzun vadede finansal piyasalar ve ticaretin serbestleştirilmesine yönelik politikaların tasarlanıp uygulanmasını öngörmektedir. Bretton Woods müzakereleri sonunda bugün hâlâ küresel finans ve uluslararası ticaret sisteminin temel unsurları konumundaki üç kuruma vücut verilmiştir: Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) Dünya Bankası’nın görevi; yıkılan ekonomilerin yeniden inşası ve kalkınma sorunlarıyla ilgilenmektir. GATT’ın görevi; uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi, bu amaçla gümrük tarifelerinin düşürülmesi ve ticareti engelleyen öteki bariyerlerin kaldırılması ve ülkeler arasında ayrımcı ticaret uygulamalarına son verilmesidir. (1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne dönüşmüştür.)

Uluslararası Para Fonu (IMF)

Aralık 1945’te kurulup 1 Mart 1947’de faaliyete geçmiş olan IMF’ in kuruluş amacı, 1930’lu yıllardaki Büyük Buhrana ve onu izleyen dünya savaşına katkıda bulunan yıkıcı ekonomik politikaların tekrarını önleyecek ekonomik işbirliği için bir çerçeve oluşturmaktır. Merkezi Washington olan IMF’iin toplam 189 üyesi vardır. IMF’ye verilen görevler, istikrarlı, düzenli işleyen bir uluslararası para ve ödemeler sisteminin tesisi ve dış ödemeler konusunda sıkıntı yaşayacak ülkelere yardım etmek suretiyle uluslararası ticaret ve yatırımların düzgün işlemesini sağlayacak önlemlerin alınmasıdır. IMF’ in dış ödeme kolaylığı sağlaması son tahlilde uluslararası ticaretin kolaylaştırılması, döviz kurlarında istikrar sağlanması ve ülkeler arası ilişkilerin barışçı bir zeminde devam etmesini sağlamaya yöneliktir. Uluslararası Para Fonu (IMF): IMF, ekonomik sıkıntı içindeki üyelerine ekonomik ve politik tavsiyeler sunar ve finansman sağlar; aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerle işbirliği yaparak onların makro ekonomik istikrara ulaşmalarına ve yoksulluğu azaltmalarına yardım eder. IMF’in üyelerine sağladığı destekler; Ekonomik eğilimlerin ve ülkeler arası ekonomik ilişkilerin analizlerine dayanarak hükümetlere ve merkez bankalarına politik tavsiyeler yapmak, Küresel, bölgesel ve bireysel ekonomi ve piyasaların takibine dayalı araştırma, istatistik, tahmin ve analizler yayımlamak, Ülkelerin yaşadığı ekonomik sıkıntılar, döviz dar boğazı ve ödeme sorunlarını aşmasına yardımcı olmak için kredi vermek, Gelişmekte olan ülkelere yoksullukla mücadele etmek için imtiyazlı krediler temin etmek, Üye ülkelerde ekonomi yönetiminin geliştirilmesine yardımcı olmak için teknik yardım sağlamak, eğitimler vermek. Üye bir ülke kredi almak için IMF’ye başvurduğunda muhtemelen ekonomik bir krizin eşiğindedir veya kriz patlak vermiştir. IMF, üyelerine kredi verirken belli bir program dahilinde ve belirli şartlara bağlı olarak verir. Kredi şartlarını üyelerin birbirinden farklı seviyelerdeki politika ve ekonomik durumlarına göre belirler. IMF ve hükümet belirli hedefleri başarmada gerekli olan programın politikaları konusunda uzlaşmaya varır. Krediler genel olarak program süresince belirli sayıda taksitlere bölünür ve her taksit hedeflerin yerine getirilmesine dayanır. Programlar genelde ülkenin içinde bulunduğu duruma bağlı olarak en fazla 3 yıl sürer, ancak gerektiğinde yeni bir programla takip edilir. Hükümet ekonomik programının detaylarını “niyet mektubu”nda IMF’nin Yönetim Kurulu’na açıklar. Şartlar değişirse bu mektuplar gözden geçirilir. IMF’nin mali kaynakları temelde ülkelerin bu kuruluşa üye olduklarında sermaye katkısı olarak ödedikleri para anlamına gelen kotalardan gelir. Kotalar kabaca her ülkenin ekonomisinin çapını yansıtır. Örneğin, dünyanın en büyük ekonomisine sahip olan ABD aynı zamanda IMF’deki en büyük kotaya da sahiptir. Özel Çekme Hakkı’nın değeri, küresel ekonomik sistemde önemli yer tutan ülkelerin para birimlerinden oluşan bir sepet esas alınarak belirlenmekte ve söz konusu sepetin bileşimi her 5 yılda bir gözden geçirilmektedir.

Ödemeler bilançosu, Bretton Woods sistemi ve esnek kur sistemi

Bretton Woods müzakereleri sırasında Keynes Planı yerine, savaşın yaralarının sarılması ve ekonomilerin yeniden yapılandırılmasının maliyetini daha çok borçlu ülkelerin omzuna yıkan, alacaklı ülkelerden fazla bir fedakarlık istemeyen White Planı kabul edilmiştir.

Bretton Woods sistemi

Altına ve Dolara Endeksli Sabit Kur Sistemi IMF rezervleri içinde %31’le en büyük paya sahip ülke olan ABD, “parayı veren düdüğü çalar” ilkesi uyarınca IMF politikalarında da belirleyici rol oynamıştır. ABD’nin yönlendirmesiyle sabit kur sistemine dayalı eski altın standardının biraz değiştirilmiş bir şekli, Bretton Woods sistemi adıyla benimsenmiştir. Yeni sistemin özü, uluslararası ödemeler sisteminin altına ve dolara endekslenerek döviz kurlarının sabitlenmesi olarak ifade edilebilir. Bretton Woods sistemi adı verilen yeni sistem esas itibarıyla yine sabit kur sistemine dayalıdır; ancak eskisine kıyasla piyasa güçlerinin etkisine daha açıktır, ama siyasi otoritenin müdahalesinden de tamamen bağımsız değildir. ABD doları 1 ons altın=35$ üzerinden altına sabitlenmiş, öteki bütün ulusal paralar da belirli oranlar üzerinden Dolara sabitlenmiştir. Başka bir deyişle Bretton Woods sisteminde bütün paralar Dolara, Dolar ise altına endekslidir. II. Dünya Savaşı sonrasında ABD, dünyada parasını desteklemek için kullanabileceği en büyük altın stokuna sahip ülke olarak öne çıkmıştı. O dönemde dünyadaki toplam altın rezervinin yaklaşık %40’ı ABD’nin elindeydi. Soğuk Savaş’ın başlamasıyla birlikte ABD, hegemonik güç rolü üstlenmiş, müttefiklerinin güvenliğini (NATO üzerinden) sağlamaya başlamıştır. ABD hegemonik güç olunca ABD Doları da sağlam para, en çok aranan ödeme aracı haline gelmiştir. Dolar aynı zamanda rezerv para olmuştur. Bu durum ise ABD’ye gerektiğinde Doları bir dış politika aracı ve senyoraj (para basarak gelir yaratma) kaynağı olarak kullanma imkanı vermiştir.

Ödemeler bilançosu, ödemeler dengesi

Ödemeler bilançosu, ya da daha yaygın adıyla ödemeler dengesi, belirli bir dönemde bir ülke vatandaşlarının başka ülkelerin vatandaşlarıyla yaptığı bütün uluslararası iktisadi, parasal işlemlerin dökümüdür. Ödemeler dengesinin dört ana kalemi: • Cari işlemler hesabı • Sermaye ve finansman hesabı • Rezervlerde değişme • Net hata ve noksan Normal şartlar altında, kayıp-kaçak olmadığı ve muhasebe kayıtları doğru tutulduğu takdirde, ödemeler dengesindeki ana hesaplardan birindeki bir fazla, başka bir hesaptaki bir açıkla dengelenir. Gerçekte açığı veya fazlası olan hesaplar cari işlemler hesabı ile sermaye hesabıdır. Cari işlemler açığı: Mal ve hizmet (dış ticaret dengesi), yatırımlardan elde edilen kâr ve faiz kazançları dengesi ve karşılıksız transferler dengesinin negatif bakiye vermesidir. Bir ülkenin bir yılda dışarıdan elde ettiği gelirlerin dışarıya yapması gereken ödemeleri karşılayamaması durumudur.

Cari işlemler hesabı

Cari işlemler üç önemli alt kalemden oluşur: 1. Mal ve hizmet ticareti dengesi (dış ticaret dengesi) 2. Yatırım ticareti dengesi: Yerli vatandaşların yurt dışındaki yatırımlarından elde ettikleri kâr ve faiz kazançlarından, yabancıların yurt içindeki yatırımlarından elde edip ülkelerine gönderdikleri kâr ve faiz kazançlarının çıkarılmasıyla elde edilen bakiyedir. 3. Karşılıksız transferler dengesi: Yurt dışından gelen hibeler ve insani amaçlı yardımlar ile yurt dışında yaşayan vatandaşların gönderdikleri işçi dövizleri toplamından, yurt dışına gönderilen hibeler ve insani amaçlı yardımlar ile varsa yabancı uyruklu kişilerin kendi ülkelerine gönderdikleri paraların düşülmesiyle elde edilen bakiyedir. Üçü toplanınca cari işlemler dengesine ulaşılır. Bakiyenin negatif olması cari işlemler açığı olarak adlandırılır. Cari işlemler açığı; dışarıya yapılan ödemelerin (çıkışların) dışarıdan elde edilen gelirlerden (girişlerden) daha fazla olması demektir ve milli geliri azaltıcı etkisi vardır. Türkiye'nin cari açığının temel nedenleri: Başta enerji açığı olmak üzere ham madde, aramalı ve yatırım mallarında büyük oranda dışa bağımlılık, iç tasarrufların yetersizliğidir. Cari işlemler fazlası: Mal ve hizmet ihracat gelirleri, dış yatırımlardan elde edilen kâr ve faiz gelirleri ve karşılıksız transfer girişlerinin muadili giderleri (ithalat harcamaları, kâr ve faiz çıkışları, transfer çıkışları) aşması durumu

Sermaye ve finansman hesabı

Cari açığı kapatmak üzere ülkeye net sermaye akımı varsa, yani sermaye hesabının bakiyesi pozitif ise, ülke net “borçlu” ülke konumundadır. Bunun tersine şayet sermaye hesabının bakiyesi negatifse, ülkeden net sermaye çıkışı olmuşsa, giden para yabancı ülkelerde menkul kıymetlere veya gayrimenkule yatırılacağı için ülkenin net dış varlıklarında bir artış oluyor demektir; ülke net borç veren veya alacaklı demektir. Bu hesapta ülkeye yabancı sermaye girişleri, borçlanmalar, borç vermeler, vb. her türlü uluslararası yatırım ve sermaye akımları muhasebeleştirilir. Bir ülkeye yabancı sermaye girişleri iki kanaldan olabilir: Doğrudan dış yatırım (DDY) ve portföy yatırımlarıdır. a. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları: Ülkede iş yapmak, üretim, dağıtım ve ticaret yapmak, doğal kaynakları işletmek veya gayrimenkul satın almak amacıyla gelen, istihdam yaratan, daha kalıcı olan yatırımlardır. b. Portföy yatırımları: Ülkeler arasındaki faiz ve kâr beklentisi farklarından yararlanmak amacıyla dışarıdan gelen ve hisse senedi, devlet tahvili, hazine bonosu gibi kıymetli kağıtlara yapılan yatırımlara denir. Bu nedenle kıymetli kağıtlara yatırım amacıyla ülkeye gelen paraya sıcak para adı verilir.

Rezervler değişme

Bu hesabı Merkez bankası tutar. Dış ticaret ve yatırım işlemlerinde ortaya çıkan bir açık sermaye hesabındaki fazlalıkla kapatılamıyorsa, yatırımcılar ve tacirlerin başvuracağı nihai kaynak Merkez Bankasındaki döviz rezervleridir. Rezervlerin azalması net çıkışa, rezervlerin artması ise net girişe işaret eder.

Net hata ve noksan

Ödemeler bilançosunun son denkleştirici kalemi net hata ve noksan olarak anılır. Normalde cari açık sermaye hesabı fazlasıyla dengelenir. Bu olmadığı takdirde aradaki fark rezervlerde azalma ile kapatılır. Dolayısıyla cari denge+sermaye hesabı dengesi+rezervlerde değişmenin toplamının sıfır olması gerekir. Türkiye’nin ödemeler dengesinde görülen yüksek miktarlı net hata ve noksan, Suriye göçmenlerin getirdiği dövizler, gurbetçi işçilerimizin tatile gelirken yanlarında getirdiği dövizler veya yabancı turistlerin Türkiye’de yaptığı alışverişler sırasında satın aldıkları hediyelik eşyalar karşılığı ödedikleri, ama faturası kesilmediği için kayıtlara girmemiş olan dövizlerden kaynaklanmaktadır. Haziran 2017 itibarıyla Çin’in 1,3 trilyon dolar, Norveç’in 954 milyar dolar, Birleşik Arap Emirlikleri’nin 828 milyar dolarlık dış yatırım fonu olduğuna işaret edilir. Bu ülkeleri Kuveyt, Suudi Arabistan ve Hong Kong gibi ülkeler izlemektedir. Bu fonlar, ABD gibi büyük miktarda dış açık veren ülkelerin açıklarını finanse etmek için ihtiyaç duydukları fonlardır. ABD dış açıklarını devlet tahvili ve hazine bonosu satarak finanse edebilmekte, bunları satın alacak dış fazla da Çin ve petrol zengini ülkelerin elinde bulunmaktadır. Dış Servet/Yatırım Fonu: Çoğunlukla cari işlemler fazlası, resmi döviz işlemleri, özelleştirme gelirleri, kamu transfer harcamaları, bütçe fazlası ve doğal kaynak ihracatı gelirlerinden oluşturulan, devlet mülkiyetindeki yatırım fonudur.

Bretton Woods sisteminin yıkılması, esnek döviz kuru sistemi

Bretton Woods Sistemi II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra devreye girmiş, bir dönem başarıyla işledikten sonra 1960’lı yılların sonlarına doğru tıkanmaya başlamış, nihayet 1971 yılında da sona ermiştir. Bretton Woods Sisteminin yıkılmasını hazırlayan başlıca sebepler: • ABD’nin Vietnam Savaşının finansmanı ve dahildeki sosyal programlar için cömertçe kamu harcamalarını artırması, parasal genişlemeye gitmesi ve bu suretle dışarıya enflasyon ihraç etmesi • Marshall Yardımı, Dünya Bankası kredileri ve NATO'nun sağladığı güvenlik şemsiyesi sayesinde Batı Avrupa ve Japonya’nın iktisaden hızla toparlanması ve ellerinde fazla miktarda Dolar birikmesi • ABD’nin elindeki altın rezervlerinin zamanla erimesi ve parasını destekleyemez hale gelmesi. Esnek Döviz Kuru Sistemi: Esnek döviz kuru sistemi döviz kurlarının arz ve talep koşullarına göre piyasa tarafından belirlendiği sistemdir. Bu sistemde;

➣ Para otoritesinin garanti ettiği ya da desteklediği bir kur söz konusu değildir. 

➣ Arz ve talepteki değişmeye bağlı olarak kurlar günübirlik değişebilir. 

➣ Döviz bolluğu olduğunda, bollaşan bir nesnenin fiyatının düşmesini öngören arz-talep kanunu gereğince, dövizin fiyatı düşer, yerli para değer kazanır.

Aksine döviz kıtlaştığında, yine arz-talep kanunu gereğince döviz pahalanır, kur yükselir, yerli para değer kaybeder. Kontrollü dalgalanma (yönetimli dalgalanma) sistemi: Pratikte döviz piyasasına hiçbir müdahalenin olmaması durumu nadirdir. Daha çok rastlanan durum, döviz ve finans piyasalarında istikrarı sağlayıp belirsizliği azaltma, böylece ekonomik canlanmaya katkı amacıyla para otoritesinin, siyasi otorite ile koordineli biçimde, döviz piyasasında aşırı dalgalanmaya müsaade etmemesi, kurların belirli alt ve üst limitler içinde dalgalanmasını sağlamasıdır. ABD ekonomisinde baş gösteren resesyonu önlemek ve ekonomiyi canlandırmak amacıyla dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’un Ağustos 1971’de tek yanlı bir kararla doların altına konvertibilitesine son verildiğini açıklamasıyla sistem çökmüş oldu. Birçok Batı Avrupa ülkesi Avrupa Ekonomik Topluluğu çerçevesinde işbirliği yapma yoluna gitmiş, bu işbirliği girişimi zamanla tek para kullanan Euro bölgesi’ne evrilmiştir. Doların değer yitirmesinden uğradıkları zararı telafi etme gayretiyle OPEC ülkelerinin petrol fiyatlarını yüksek oranlarda artırmaları 1970’li yıllarda petrol şoklarına, buna bağlı olarak sanayileşmiş ülkelerde ekonomik durgunluk ve gelişmekte olan ülkelerde dış borç sorunlarına yol açmıştır.[2]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. "Altın Standardı Nedir?". 23 Temmuz 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi.
  2. Üniversitesi, Anadolu. Uluslararası Ekonomi Politik. Murat Yayınları.
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.