Ala (demon)

Ala veya hala (çoğul: ale veya hali); Bulgar, Makedon ve Sırp folkloründe yer alan mitolojik bir kadın yaratıktır. Ale, asıl amacı dolu yağdıran fırtına bulutlarını mahsulleri yok etmek ya da yağmalamak ve ele geçirmek için tarlalara, üzüm bağlarına veya meyve bahçelerine yönlendirmek olan kötü hava demonları olarak kabul edilir. Son derece obur olan ale, özellikle çocukları yemeyi sever fakat açgözlülükleri Dünya ile sınırlı değildir. Bazen Güneş veya Ay'ı yemeye çalıştıklarına, tutulmalara neden olduklarına ve başarılı olmaları halinde dünyanın sonu anlamına geleceğine inanılır. İnsanlar bir ala ile karşılaştığında zihinsel veya fiziksel sağlıkları ve hatta yaşamları tehlike altına girer fakat kendisine saygı ve güvenle yaklaşıldığında lütfu kazanılabilir. Bir ala ile iyi bir ilişki içinde olmak çok faydalıdır çünkü en sevdiklerini zenginleştirir ve zor zamanlarda bu kişilerin hayatlarını kurtarır.

Ala
Çiftçiler için ala, tarlalarına dolu yağdıran ve gök gürültülü fırtınaları yöneten, mahsullerini mahveden bir demondur.
Grup Efsanevi yaratık
Diğer ad(lar)ı Aletina, Alina, Alosija, Alčina, Hala
Ülke Sırbistan, Kuzey Makedonya, Bulgaristan

Bir ala'nın dış görünümü, folklorda çeşitli ve genellikle belirsiz bir şekilde tanımlanır. Belirli bir ala; kara bir rüzgar, belirsiz bir biçimde devasa bir yaratık, kocaman ağızlı, insan veya yılan benzeri bir canavar, dişi bir ejderha veya bir kuzgun gibi görünebilir. Ayrıca bir ala, çeşitli insan veya hayvan şeklini alabilir ve hatta bir kişinin vücudunu ele geçirebilir. Tarif edilen görünümlerin çeşitliliğinden ötürü ala'nın kötü hava Slav demonu ile Orta Balkanlar'ın Slav öncesi nüfusunda yer alan benzer bir demonun sentezi olduğuna inanılır.[1] İnsan benzeri bir ala içeren halk masallarında, ala'nın kişiliği Rus Baba Yaga'nınkine benzer. Ale'nin bulutlarda veya bir gölde, kaynakta, gizli uzak bir yerde, ormanda, barınılmaz dağda, mağarada veya devasa ağaçta yaşadığı söylenir.[2] Ale genellikle insanlara düşman olsa da ejderhalar gibi onları yenebilecek başka güçlü düşmanlara da sahiptir. Hristiyanlaştırılmış masallarda İlyas, ejderhaların rolünü üstlenir ancak bazı durumlarda aziz ve ejderhalar birlikte savaşırlar. Kartallar ayrıca ale'ye karşı savunucu olarak kabul edilir, bu demonları tarlalardan uzaklaştırır ve böylece dolu bulutlarını getirmelerini önler.

Kökeni

Bazı mitolojik varlıklar tüm Slav etnik gruplarında ortak olsa da ale; Bulgar, Makedon ve Sırp folkloruna özel görünmektedir. Buna rağmen diğer Slav gruplarında da kötü hava demonları mevcuttur. Doğu Slavları arasında bu demon, cadı Baba Yaga olarak adlandırılmış ve kocaman bir burnu, demir dişleri ve çıkıntılı çenesiyle devasa bir yapıya sahip bir kadın olarak hayal edilen Baba Yaga'nın çocukları yediğine ve varlığı gök gürültülü fırtınalar ile soğuk hava getirdiğine inanılmıştır. "Baba" terimi, tüm Slav gruplarının adetlerinde, inançlarında ve yer isimlerinde genellikle rüzgâr, karanlık ve yağmurun bir kişileştirilmesi olarak mevcuttur. Bu durum, bazı akademisyenlerin kötü hava koşullarıyla ilişkili Baba adında bir proto-Slav tanrısı veya demonu olduğuna inanmalarına yol açmıştır.[1]

Bu demona olan inancın izleri, ilkbaharın başlarında yaygın olan kötü hava olaylarından ötürü Güney Slavları arasında korunmaktadır (baba Marta, babini jarci, babine huke vb.). Eski anavatandan Balkanlar'a getirilen bu inançlar, yerli halkınkilerle birleşmiş ve sonuç olarak ala karakterine dönüşmüştür. Ala'nın Slav öncesi Balkan kaynağı, ale gibi mahsulleri mahvetmek için ekinlerin üzerine dolu bulutları götüren ve ağaçları kökünden söken Sırbistan Ulahlarının dişi kötü hava demonu olan vlva ile ilgilidir. Dişi Yunan demonu Lamia da ala'nın gelişimine katkıda bulunmuş olabilir. Lamia da ale gibi çocukları yer ve obur olarak tanımlanır. Güney Sırbistan ve Kuzey Makedonya'da, "lamia"dan türetilen bir kelime olan lamnja, ala ile eşanlamlıdır.[1] Bulgar lamya, ala'dan farklı bir yaratık olarak kalmış ancak ala ile aralarında birçok benzerlik mevcuttur.[2] Ale biçimindeki hayvan ve yarı hayvandan insansı kavramlara kadar çok sayıda varyasyon, bu demonlardaki inançların tek tip olmadığını söylemektedir.[1]

Etimoloji

IPA şeklinde yazılı telaffuzlarla birlikte demonun adının tekil ve çoğul biçimleri (bkz. yardım:IPA):
Dil Tekil Çoğul
K. R. IPA K. R. IPA
Sırpça ала ala [ˈala] але ale [ˈalɛ̝]
Bulgarca хала hala [ˈxala] хали hali [ˈxali]
Makedonca ала ala [ˈala] али ali [ˈali]
K. Kiril alfabesi; R. Sırp Latin alfabesi, Bulgarcanın romanizasyonu ya da Makedoncanın romanizasyonu. (Not: Sırp biçimlerinin, burada verilen yalın durumu dışında ismin hâllerinde farklı sonekleri var.)

Demonun standart Sırpçadaki adı, ala, artdamaksıl sürtünmesini kaybeden lehçelerden gelmektedir ve "hala", bu sesi koruyan bir Sırp lehçesiyle Bulgarcada kayda alınmıştır. Bu nedenle orijinal ismin bir h-sesine sahip olduğuna inanılmaktadır, bu da Sırp bilim insanı Ljubinko Radenković'in Sırp Bilim ve Sanat Akademisi de dahil olmak üzere çeşitli sözlükler tarafından verilen etimolojiyi reddetmesine neden olmuştur çünkü demonun adı, h-sesine sahip olmayan Türkçedeki 'ala' (yılan) kelimesinden gelmektedir.[3] Demonun adı, Yunancada "dolu" anlamına gelen χάλαζα (Modern Yunanca telaffuz: [ˈxalaza]; romanizasyonu çalaza ya da khalaza) kelimesinden kaynaklanıyor da olabilir. Bu etimoloji, Bulgar bilim adamı Ivanichka Georgieva tarafından önerilmiş[4] ve Bulgar bilim insanı Rachko Popov[5] ve Sırp bilim insanı Slobodan Zečević[1] ile Sreten Petrović[6] tarafından desteklenmiştir. Sırp bilim insanı Marta Bjeletić'e göre ala ve hala, Güney Slav dillerinin ortaya çıktığı Proto-Slav lehçesi olan Proto-Güney Slavcadaki *xala isminden kaynaklanmaktadır (xala kelimesindeki x, sessiz artdamaksıl sürtünmesini temsil eder). Bu ad, elementlerin öfkesini ifade eden *xal- Proto-Slav kökünden türetilmiştir.[7] "Büyük bir yaratık veya şey" anlamına gelen hała kelimesi, Kaşupçada olası soydaşı olabilir.[8]

Görünüm

Demon gibi ejderha ya da yılan; rüzgâr, gök gürültülü fırtına ve dolu bulutlarıyla bağlantılıdır. Orta Sırbistan'ın Gruža bölgesinde ala'nın görünmez fakat duyulabilir olduğuna inanılıyordu: güçlü tıslaması, karanlık dolu bulutlarının önünde yankılanmıştır.[1] Bulgaristan'da çiftçiler, kara bir bulutun dış kısmında kocaman kanatları ve kılıç benzeri kalın kuyruğu olan korkunç bir ala görmüştür. Bir ala-bulutu köyü ele geçirdiğinde köylüler, bir şah kartalın çıktığını görmek umuduyla gökyüzüne bakmış ve sırtında haç olan güçlü kuşun ala-bulutu tarlalardan çıkarabileceğine inanmıştır.[9] Doğu Bulgaristan'da ala, bulutlarda değil fırtınalarda ve kasırgalarda görünmüştür.[10] Bulgaristan'ın diğer bölgelerinde ala, "kocaman boynuzlu boğa, kara bulut, kara sis veya altı kanatlı ve on iki kuyruklu yılan benzeri bir canavar" olarak tanımlanmıştır. Ala'nın kötü havayı sakladığı uzak dağlık bölgelerde veya mağaralarda yaşadığı düşünülmektedir. Bulgar geleneğinde gök gürültülü fırtınalar ve dolu bulutları, iyi ejderha veya kartal ile kötü ala arasındaki bir savaş olarak yorumlanmıştır.[5]

Kosova'daki Sırplar ala'nın kuyruğunu yere indirdiğine ve başını bulutların arasında sakladığına inanmıştır. Demonun kafasını gören herkes anında delirmiştir. Visoki Dečani manastır kilisesinin bir penceresinin üzerine oyulmuş yüksek bir kabartmada, kartal yavrusu kendilerini seyrederken bir kartal, yılana benzeyen bir ala'yı tutmaktadır.[11] Doğu Sırbistan'dan bir tasvire göre ala, yılan gövdeli ve at kafalı çok büyük bir yaratıktır. Çok yaygın bir görüşe göreyse ala'nın ejderhanın kız kardeşi olduğu ve aşağı yukarı ona benzediği yönündedir.[2] Doğu Sırbistan'a ait bir büyüde ala, üç başlı bir yılan olarak tanımlanmakta:[12]

Sırpça:
У једна уста носи виле и ветрови,
друга уста – издат и зле болести,
трећа уста – учинци, растурци.

Türkçe çevirisi:
Tek ağzında peri ve rüzgarları taşıyor,
ikinci ağız – illet ve kötü hastalıklar,
üçüncü ağız – büyü, lanetler.

Boljevac bölgesinde kaydedilen bir tanıma göre ala, rüzgâr şeklinde siyah ve korkunç bir yaratıktır. Benzer şekilde Doğu Sırbistan'ın Homolje bölgesinde insanlar, ala'kara üzerinde hareket eden kara bir rüzgâr olarak hayal etmiştir. Ala, nereye giderse gitsin bir matkap gibi dönen bir kasırga eser ve kasırgaya maruz kalanlar çıldırır. Bulgaristan'da da ala, yoluna çıkan her şeyi süpüren ve hasara yol açan şiddetli bir rüzgârdır:[13]

Bulgarca:
Излезнаха до три люти хали,
Девет години що се духали.

Türkçe çevirisi:
Üç öfkeli ale göründü,
Dokuz yıl boyunca eseceklerdi.

Leskofça bölgesinden gelen bir inanca göre ala, elinde büyük bir tahta kaşık tutan ve yoluna çıkan her şeyi yutan kocaman ağızlı bir canavar olarak tanımlanmıştır. Bir hikâyeye göre adamın biri ahırında böyle bir ala tutmuş ve bu ala, her gün otuz litre süt içmiştir. Bir diğeri, mahsulleri üzüm bağlarından almak için kullanılan on iki kuzgun şeklindeki ale konusunda uyarmıştır.[3]

Doğu Sırbistan'da insanlarla etkileşime giren ale'nin insanlara veya hayvanlara dönüşebileceğine inanılmıştır. Bu inanca göre bu demonların gerçek benlikleri yalnızca sözde šestac (her iki elinde altı parmak ve her iki ayağında altı parmak olan erkekler) tarafından görülebilir ancak insan görünümlü ale, evlerin içeri girdiklerinde evlerin sallanmasına neden olur.[14] Homolje bölgesinde kaydedilen bir inanca göre, Ay'a hücum eden ala aynı zamanda şekil değiştirme yeteneklerini de gösterir: iki başlı yılan şeklindeki temel biçimlerinden demir dirgenleri, siyah genç boğaları, büyük domuzları veya kara kurtları tutan altı parmaklı adam şekline defalarca geçerler.[3]

İnsanlar üzerindeki etkisi

Kopaonik Dağı'nın (resimdeki) yerlileri, yerel ala'nın mahsulleri yabancı ale'den koruduğuna inanıyordu.

Ale, genellikle tahıl ekinlerinin olgunlaştığı yaz mevsiminin ilk yarısında dolu fırtınası bulutlarını tepeden yöneterek tarlalardaki, bağlardaki ve meyve bahçelerindeki mahsulleri yok eder. Ale'nin aynı zamanda “mahsulü içtiğine” veya bir köyün mahsulünü ele geçirip kocaman kulaklarında başka bir yere naklettiğine ve böylece bazı köyleri fakirleştirdiğine, bazılarını da zenginleştirdiğine inanılır. Bu, Orta Sırbistan'daki Aleksandrovac bölgesinin bu kadar verimli olmasının nedeni olarak kabul edilmiştir çünkü ale'nin ganimetlerini taşıdığı yer burasıydı. Kopaonik Dağı halkı, yerel ala'nın bölgenin mahsullerini diğer ale'den koruduğuna inanmıştır. Dolu mahsulü yok ettiyse başka bir bölgeden gelen bir ala'nın yerel ala'yı yenerek "mahsulü içtiği" düşünülmüştür. Ale ayrıca tarlalara yayılabilir ve mahsulün olgunlaşmasını engelleyebilir veya daha da kötüsü, tarlanın verimini tüketebilir ve özellikle gök gürültülü olduğunda koyunlardan süt içebilir. Ale ayrıca büyük bir güce sahiptir ki bir fırtına ağaçları söktüğünde halk, bunu bir ala'nın yaptığına inanırdı.[1][3] Bu durum, güçlü bir adamı tanımlamak için kullanılan jak kao ala ("ala kadar güçlü") deyişine can vermiştir.

Dolu ve fırtına bulutları göründüğünde yani ala onları yönlendirdiğinde insanlar sadece oturup beklemekle kalmayıp sihre de başvurmuştur. Pomoravlje bölgesinde, bu sihre, su setleriyle tarlalarda toplanan ala'nın otları yardımcı oluyordu. Bu yerler, ale tarafından ziyaret edildiği için kirli kabul edilmiştir. Doğu Sırbistan'ın halk büyülerinde belirli bir ala; Smiljana, Kalina, Magdalena, Dobrica, Dragija, Zagorka vb. kişisel kadın adlarıyla ele alınabilirdi. Bir ala'ya (Maate paletinke) hitap etmek için kullanılan bir ifade belirsiz bir anlama sahiptir. Dolu bulutlarını görünce kullanılan ve açıkça bir ala'dan bahseden büyülerden biri, bulutların olduğu yöne doğru haykırılırdı:[14]

Sırpça: Alo, ne ovamo, putuj na Tatar planinu!

Türkçe: Ala, buraya değil, Tatar Dağı'na git![A]

Başka bir büyü, sihir konusunda bilgili bir kadın olan vračara tarafından uygun bir ritüel gerçekleştirirken söylenirdi:[15]

Sırpça:
Не, ало, овамо,
овамо је грђа ала гологлава.
У планину, облаче,
где петао не пева,
где пас не лаје,
где краве не ричу,
где овце не блеје,
где се слава не слави.

Türkçe çevirisi
Buraya değil, ala,
daha güçlü, başı açık bir ala burada.
Dağa doğru,[A] bulut,
horoz, kargaların olmadığı yere,
köpeğin havlamadığı yere,
ineğin böğürmediği yere,
koyunun melemediği yere,
slavanın kutlanmadığı yere.

Diğer birkaç doğaüstü varlık da dolu ve şiddetli yağmurların getirilmesinden sorumlu tutulduğundan, varlık açıkça adlandırılmadığında, büyülü önlemlerin hangisinin geçerli olduğu sonucuna varmak çoğu zaman imkansızdır. Örneğin, bir fırtına yaklaştığında kullanılan bir gelenek mevcuttu: evin önüne bir masa getirmek ve masanın üstüne ekmek, tuz, siyah kılıflı bir bıçak ile kenarı gökyüzüne dönük bir balta koymak. Başka bir geleneğe göre, bacakları gökyüzüne doğru yönlendirilmiş bir şömine sacayağı, bıçaklar, çatallar ve Slava mumunun koçanı masaya konurdu.[15]

Ala'ya atfedilen diğer bir özellik aşırı hareketliliktir. Leskovac bölgesinde, kocaman bir ağzı ve elinde tahtadan bir kaşıkla yoluna çıkan her şeyi kapıp yediği bir canavar olarak hayal edilmiştir. Yaygın bir geleneğe göreyse ale, çocuk kemikleri ve dökülen kanla dolu evinde çocukları yakalar ve yutardı. Nadiren de olsa yetişkinlere saldırır ve onları yerdi. Ayrıca saklanmış bir insanı koklayarak bulabilirdi.[1][3]

Doğu ve Güney Sırbistan'daki insanlar, ale'nin oburluklarından ötürü Güneş ve Ay'a saldırdığına inanmıştır. Ale, bu gök cisimlerini yavaş yavaş yer ve böylece bir tutulmaya neden olur. Tutulma sırasında, ale'nin ısırıkları sonucu kendi kanıyla kaplanan Güneş kırmızıya döner ve Güneş'in tekrar pırıl pırıl parlamasıyla ale'nin yenildiği anlamı çıkarılır. Ay'daki lekeler, ale'nin ısırıklarının izleri olarak görülmüştür. Ale, Güneş veya Ay'ı yutarken birçok yaşlı bunalıma girer ve hatta korku içinde ağlar. Eğer ale, Güneş'i yok etmeyi başarırsa dünyanın sonu gelecekti. Bunu önlemek için erkekler silahlarıyla tutulmaya doğru ateş eder ya da çanları çalar, kadınlar durmadan büyü yapar. Homolje bölgesinde, ale'nin Ay'ı yiyip bitirmeyi başarması durumunda Güneş'in kederden öleceğine ve karanlığın dünyayı altüst edeceğine dair bir fikir vardı.[3][14]

Ala'nin erkekleri çıldırtabileceğine inanılıyordu ki Doğu Sırbistan'da bu durumda olan erkekler için alosan diye özel bir terim mevcuttur. İnsanlar yolda veya tarlada bir ala ile karşılaştıklarında ondan tehlikeli hastalıklar kapabilirlerdi.[3] Ale ayrıca köpeklerin kuduzundan dolaylı olarak sorumlu tutulmuştur: bulutlara ulaşarak ala ile karşılaşan tarla kuşu delirir (alosan), yeryüzüne düşer ve kendini öldürür, ölen kuşu bulan köpek onu yediğinde o da delirir.[14]

Ala'nın akşam yemeğinin yeri ve zamanı olduğu için geceleri bir kavşağı geçmek tehlike olarak görülmüştür ve inanışa göre "ala'nın masasına" basan talihsiz kişi kör, sağır veya topal olabilir.[6] Ale, daha büyük bayramların arife gecelerinde toplanır, erkekleri yollarından derelere saptırır ve orada onlara at gibi binerek işkence yapar.[14]

Ala, kendi özelliklerini kaybetmeden bir insan biçimi kazanarak insanların içine "gizlice girebilir". Bir söylentiye göre bir ala, Aziz Stefan'a gizlice girerek onu açgözlü yapar[B] ancak Aziz Sava demonu Stefan'dan çıkarır. Doğu Sırbistan ve Bulgaristan'da kayda geçirilmiş bir masalda, bir çiftçi kendisine ait üzüm bağını mahvettiği için uzak bir köyde yaşayan sıska bir adamın içine giren ala'yı öldürür. Başka bir hikâyede bir ala, ölmüş bir prensesin içine girer ve nöbetçi askerleri yutar.[3]

Genellikle bir ormanın derinliklerinde bulunan ama aynı zamanda bulutlarda, gölde, pınarlarda, mağarada, devasa bir ağaçta veya diğer gizli uzak yerlerde veya yaşanması zor olan bir dağda[2] da yer alan bir ala'nın evine bir insanın girmesi çeşitli sonuçlar doğurabilir. Ala'ya hoş bir şekilde yaklaşır ve ala ile insanlar arasındaki farklardan bahsetmezse ödüllendirilir. Aksi takdirde, acımasızca cezalandırılacaktır. Bir hikâyeye göre, üvey annesi tarafından evden uzaklaştırılan bir üvey kız, ala'nın evine gelir; ona anne kelimesiyle hitap eder; ala'nın solucanlarla dolu saçından bitleri alır ve ala'nın baykuşlar, kurtlar, porsuklar ve diğer vahşi hayvanlardan oluşan "çiftlik hayvanlarını" besler; bu şeyler, onun için oldukça normalmiş gibi davranır ve konuşur ve böylece ala tarafından altın dolu bir sandıkla ödüllendirilir. Üvey annenin kızı ise ala'nın evine geldiğinde tam tersini yapar ve ala, hem üvey anneyi hem de üvey annenin kızını kör edecek bir sandık yılan göndererek ikiliyi cezalandırır. Başka bir örnekte bir prens, ala'nın kızının yardımı için bir ala'dan ricada bulunur; ala, prensi diğer ale'den kurtarır ve prensin evlenmesine yardım eder ama bir kız, annesiyle birlikte vaftiz annesi olan ala'yı ziyaret ettiğinde ala, kızın annesi ala'nın evindeki tuhaf şeyler hakkında konuştuğu için ikisini de yer.[3]

Besi hayvanları için ölümcül olabilen kan emici bir karasinek türü (Simulium cinsi) olan Golubatz sineğinin (Simulium colombaschense)[16] kökenini açıklayan efsanede, ölü bir ala bile kötüdür. 19. yüzyılda Vuk Karadžić tarafından Pasarofça bölgesinde kaydedilen efsane, Sırp bir adamın bir kovalamacanın ardından bir ala'yı nasıl yakalayıp yaraladığını, demonun kaçıp kurtulduğunu ve Güvercinlik (bölgede yer alan bir kasaba) yakınlarındaki bir mağaraya kaçtığını fakat aldığı yaralardan ötürü demonun öldüğünü anlatır. O zamandan beri vücudu Golubatz sineklerini üretir ve bu sinekler, ilkbaharın sonlarında mağaradan büyük bir sürü halinde uçarak Šumadija'ya kadar yayılır. Halk, bir keresinde mağaranın ağzına duvar örer ama sineklerin ayrılma vakti zamanı geldiğinde duvar paramparça olur.[17]

Aloviti erkekler

Büyük Prens Stefan Nemanja'nın aloviti (ala benzeri) olduğuna inanılıyordu.

Sırbistan'da ala'nın özelliklerine sahip olduğuna inanılan erkeklere aloviti (ala benzeri) erkekler denmiştir ve bu kişiler için birkaç tanım yapılmıştır. Bir ala, bu kişilerin içine sızmış olabilir; bu kişiler, doymak bilmezlikleriyle tanınıyordu çünkü ala, aşırı açlığını gidermek için onları durmadan yemeye itiyordu. Ayrıca ala'nın üzerilerine üflemesinden kurtulmuş olabilirler çünkü ala'nın nefesi genellikle insanlar için öldürücüdür. Bu insanlar daha sonra olağanüstü güçleneceklerdir. Alternatif olarak bu kişiler, bir ala ile bir kadının çocukları olarak ya da amniyotik kesenin bir bölümü ile kaplı olarak doğmuş olabilirler. Aloviti adamlarının altın veya gümüş kullanılmadıkça silah veya okla öldürülemeyeceğine inanılıyordu.[18]

Ale gibi aloviti erkekleri de dolu ve gök gürültülü fırtına bulutlarına öncülük etmiştir: gökyüzü karardığında bu türdeki bir erkek, transa geçer ve ruhu bir ala'aymış misali vücudundan bulutlara doğru uçar. Bununla birlikte aralarında önemli bir fark vardı ki bulutları asla kendi köyünün tarlalarının üzerinden geçirmeyip komşu köylere hasar vermiştir.[18] Bu bakımdan aloviti erkekleri zduhaći'ye eşdeğerdir. Bir aloviti erkeği, bulutları uzaklaştırmanın yanı sıra köyünü korumak için ale'ye karşı da savaşabilir.[3] Çocuklar da aloviti olabilirdi ve pulluk kirişleri kullanarak ale ile savaşmışlar. Bu dövüşlerde Eskülap yılanı (Sırpça smuk) onlara yardım etmiş ve bu nedenle insanlar bu yılanlara zarar vermemiştir.[7]

Alışılmadık derecede uzun, ince, kemikli yüzlü, uzun sakallı ve bıyıklı olarak tanımlanan bir aloviti erkeğinin hikâyesi vardır. Hava güzel olduğunda köyündeki diğer insanlar gibi hareket eder ve çalışır fakat kara bulutlar gökyüzünü kaplar kaplamaz evine kapanır, pencerelerdeki perdeleri çeker, kötü hava ve gök gürültüsü sürdükçe yalnız ve trans halinde kalırdı.[18] Stefan Nemanja ile Stefan Dečanski, aloviti erkek olduğuna inanılan tarihi kişilerdir.[6]

Modern Sırpçada ''alav'' sıfatı hâlâ doymak bilmez iştahı ifade eder.[19]

Notlar

  1. ^
    Dağ, demonların yaşadığı ve büyüler yoluyla insanlık alanından sürüldükleri vahşi, kasvetli, insanlık dışı bir alanı temsil ediyor. Bkz. Trebješanin, Žarko. "Sorcery practise as the key to the understanding of the mytho-magical world image" (PDF). Niş Üniversitesi. s. 2. 23 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mart 2008.
  2. ^
    Sırpça "açgözlü/obur" için kullanılan kelimelerden biri alav, kelimenin tam anlamıyla: "kendi içinde bir ala olan".

Kaynakça

  1. Zečević, Slobodan (1981). "Ала". sr:Митска бића српских предања (Sırpça). Belgrad: "Vuk Karadžić": Etnografski muzej. ISBN 978-0-585-04345-6.
  2. Беновска-Събкова, Милена. "Хала и Ламя" (Bulgarca). Детски танцов ансамбъл “Зорница”. 17 Haziran 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mart 2008.
  3. Radenković 1996
  4. Георгиева, Иваничка (1993). Българска народна митология (Bulgarca). Sofya: Наука и изкуство. s. 119.
  5. Стойнев, Анани; Димитър Попов; Маргарита Василева; Рачко Попов (2006). "Хала". Българска митология. Енциклопедичен речник (Bulgarca). изд. Захари Стоянов. s. 347. ISBN 978-954-739-682-1.
  6. Petrović 2000, ch. "aždaja-ala"
  7. Bjeletić, Marta (2004). "sr:Јужнословенска лексика у балканском контексту. Лексичка породица именице хала" (PDF). Balcanica (Sırpça). 34: 143-146. ISSN 0350-7653. Erişim tarihi: 11 Mayıs 2008.
  8. "ала²". Етимолошки речник српског језика. 1:А. Belgrad: Sırp Bilim ve Sanat Akademisi. 2003. ss. 96-97. ISBN 978-86-82873-04-4.
  9. Панайотова, Румяна (21 Eylül 2006). "Тъмен се облак задава" (Bulgarca). Българско Национално Радио. 30 Eylül 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Haziran 2007.
  10. MacDermott, Mercia (1998). Bulgarian folk customs. Jessica Kingsley Publishers. s. 64. ISBN 978-1-85302-485-6.
  11. Janićijević, Jovan (1995). U znaku Moloha: antropološki ogled o žrtvovanju (Sırpça). Belgrad: Idea. s. 8. ISBN 978-86-7547-037-3.
  12. Radenković, Ljubinko (1982). sr:Народне басме и бајања (Sırpça). Niš: Gradina. s. 97.
  13. Маринов, Димитьр (1994). Народна вяра и религиозни народни обичаи (Bulgarca). Sofya: БАН. s. 70.
  14. Kulišić , Petrović & Pantelić 1970, Ала
  15. Vuković, Milan T. (2004). Narodni običaji, verovanja i poslovice kod Srba: Sa kratkim pogledom u njihovu prošlost (Sırpça). Belgrad: Sazvežđa. s. 220. ISBN 978-86-83699-08-7.
  16. Ramel, Gordon John Larkman (4 Mart 2007). "The Nematocera". Earth-Life Web Productions. 6 Ağustos 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ağustos 2007. (Sayfada biyolojik verilerin yanı sıra Karpatlar'dan gelen kara sineklerle ilgili bir efsaneden bahsediliyor.)
  17. Karadžić, Vuk Stefanović (2005). sr:Живот и обичаји народа српскога (Sırpça). Belgrad: Politika : Narodna knjiga. s. 276. ISBN 978-86-331-1946-7.
  18. Kulišić , Petrović & Pantelić 1970, Аловити људи
  19. "а̏лав". Речник српскохрватскога књижевног језика. 1 А-Е. Novi Sad: Matica Srpska. 1967. s. 63.
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.