Urmiye Muharebesi

Urmiye Muharebesi
1603-1618 Osmanlı-Safevî Savaşı
Tarih9 Eylül 1605
BölgeSufiyan, Urmiye Gölü'nün doğusu, İran
SebepOsmanlı Devleti'nin Tebriz'i geri almak istemesi
SonuçKesin Safevi zaferi
Taraflar
Osmanlı İmparatorluğu Osmanlı İmparatorluğu Safevîler
Komutanlar ve liderler

Osmanlı İmparatorluğu Yusuf Sinan Paşa
Osmanlı İmparatorluğu Köse Sefer Paşa (Esir)  
Osmanlı İmparatorluğu Canbulatoğlu Hüseyin Paşa 
Osmanlı İmparatorluğu Şems Bey

Osmanlı İmparatorluğu Mehmed Paşa

Şah Abbas
Allahverdi Han

Karçakay Han
Güçler
100,000 62.000
Kayıplar

40-50.000

  • 20,000 ölü
  • 20-30,000 yaralı ve esir
  • 12.000 firar
Hafif

Urmiye Muharebesi, 1603-1618 Osmanlı-Safevi Savaşı'nda bir evre. Muharebe İran ordusunun galibiyetiyle sonuçlanmıştır.

Muharebe öncesi gelişmeler

Şah I. Abbas

Osmanlılar, İran'la yaptıkları ve büyük bir zafer kazandıkları 1578-1590 savaşının sonucunda tüm Kafkasya ve batı İran'ı ele geçirmişlerdi. 1587'de tahta geçen Şah Abbas İran ordusunu İngiliz uzmanlar yardımıyla modernleştirip, ateşli silahları yaygınlaştırdıktan sonra kaybedilen toprakları geri almak için 1603 yılında ansızın saldırıya geçti. Osmanlı Devleti o dönemde Avusturya'yla 1593'ten beri süren uzun bir savaşın içindeydi ve Anadolu da Celali isyanlarıyla kaynıyordu. Dolayısıyla Doğu sınırındaki askeri gücü bir hayli zayıf durumda bulunan Osmanlı Devleti'ne karşı İran orduları kolay başarılar elde etti ve 1603 yılı içinde Tebriz dahil tüm Batı İran'ı Osmanlı egemenliğinden kurtardı.

1603 yılı Osmanlı tahtı da bir değişikliğe sahne oldu ve ölen III. Mehmed'in yerine I. Ahmed geçti. Yeni padişah Cığalazade Sinan Paşa'yı şark serdarı (doğu orduları komutanı) olarak tayin etti. Sinan Paşa bölgeyi bilen bir komutandı. 1578-1590 savaşı sırasında Bağdat valiliğine gönderilmiş, 1588 yılında ordusuyla Hemedan üzerinden İran’a girip, oranın hakimlerinden Korhmas Han-ı Şamlu’yu yakalamış, daha sonra Nihavend'i ele geçirerek, asker yerleştirip, muhtelif kabile ve aşiretleri kendi tarafına çekmesi neticesinde Şah Abbas'ı barış yapmaya zorlamıştı.

1604 yılında da Şah Abbas askeri harekatını sürdürdü, Revan’ı kuşattıktan sonra teslim aldı, Kars’a taarruz etti ve Ahıska önlerinde durdurulabildi.

Muharebe öncesi orduların durumu

XVI. yüzyılda kudretinin zirvesinde olan Türk ordusu Batı'daki hasımlarının çoğunlukla meydan savaşından çekinmesi sonucunda bu deneyimini zamanla kaybetmiş, özellikle Macaristan'daki ve Akdeniz'deki mücadelelerin yoğunlaştığı kale kuşatma alanında uzmanlaşmıştı. Osmanlı muharebe gücündeki düşüş aslında 1596 yılındaki Haçova Muharebesi'de ve 1600'deki Kanije Muharebesi'nde gözlemlenmişti. Nitekim, Haçova'da Türk sipahileri Avrupa'daki savaşlarda deneyim kazanan arkebüzlü ve kargılı Avusturya askerleri karşısında zaaf belirtileri göstermiş, bir ara kaybedilmiş gibi görünen muharebe yağmaya girişen Avusturya askerlerine ordunun geri hizmetlilerinin gösterdikleri direniş sayesinde zafere çevrilmişti. Kanije'de de kaleyi kuşatan Türk ordusu yardıma gelen Avusturya ordusunun önünden savaşmadan ayrılmış, Avusturyalıların bunu sahte bir geri çekilme manevrası zannederek muharebe alanını terketmeleri üzerine Türk ordusu yardımsız kalan Kanije'yi düşürebilmişti. Türk ordusunun taarruz gücünün önemli öğelerinden Akıncı ocağı da isyan halindeki Eflak'a karşı 1595 yılında gerçekleştirilen tedip harekatında felakate uğrayıp adeta yok olmuştu[1].

İran ordusu ise bir modernleşme evresinden geçmekle birlikte Türk ordusundan daha yüksek bir ateş gücüne sahip değildi. Revan kuşatmasında İran ordusunun kullandığı toplar Osmanlıların XVI. yüzyılın başında çoktan terkettiği eski tip teknoloji ürünüydü. İran ordusuna 1603 yılında taarruz imkanını tanıyan daha ziyade bölgedeki Safeviler lehine olan asker sayısı üstünlüğüydü[2]. Tebriz, Osmanlıların Anadolu'daki Celali isyanlarını bastırmak üzere garnizondaki asker sayısını asgari düzeye düşürmesi sayesinde İranlıların eline geçmiş, Nahçıvan'daki garnizon İran ordusu gelmeden kaleyi boşaltmış, Revan ise dokuz ay dayanmıştı. Halbuki aynı dönemde (1605) Türk ordusu bir ay gibi kısa bir süre içinde Estergon gibi berkitilmiş bir kaleyi düşürmeyi başarmıştı.

Cığalazade Sinan Paşa'nın sonuçsuz seferi

Cığalazade Yusuf Sinan Paşa

Cığalazade Sinan Paşa dönemin koşullarında sefere çıkmak için geç bir tarih olan 15 Haziran 1604’te İstanbul’dan hareket etti ve 8 Kasım’da Kars önlerine vardı.[3]. İran'ın ele geçirdiği toprakları geri almanın yanı sıra, Celali isyancılarını da bastırmak amacını taşıyan Sinan Paşa isyancılarla çatışmaktansa onları orduya dahil etme yöntemini benimsedi. Yusuf Paşa Kars'a ilerlerken bölgedeki İran ordusu da geleneksel olduğu üzere yakıp yıkma taktiğini uyguladı ve Türk ordusunu beraberinde getirdiğinin haricinde her türlü erzaktan yoksun bıraktı. Türk ordusu Revan'ı aşarak İran ordusunun peşine düştüyse de Türk ordusunu İran içlerine çekmek isteyen Şah Abbas'ı başgösteren erzak sıkıntısı ve soğuk havaların başlaması nedeniyle sonuna kadar takip edemedi. Tarihçi İskender Bey'e göre Sinan Paşa ileri harekatını mevsimin ilerlemesi nedeniyle isyan eden askerler nedeniyle sürdürememiş; bir başka tarihçi Peçevi'ye göreyse ordu düşman tehdidi altında Şirvan'da kışlamaya karşı çıkmış ve Anadolu'ya dönmek istemişti. Kâtip Çelebi ise yükü ağır ordunun çoğunluğu süvarilerden oluşan hareketli İran ordusunu yakalamasının çok zor olduğuna değinir. Türk ordusu Tebriz'e varmadan geniş bir kavis çizerek Van'a ulaştı ve burada kışlamaya başladı. Sinan Paşa'nın bu kararı da tartışma yarattı, zira Türk ordusu daha önceki doğu seferlerinde sınırda değil Halep ya da Diyarbakır'da kışlamayı tercih etmişti.

İran ordusunun Van'a taarruzu

Van Kalesi

Çeşitli birlikler kışlamak üzere Doğu Anadolu'ya dağılmışken, komutanlık karargahı 1604-1605 kışında Van'da bulunuyordu. 1605 Mayıs ayında Van'daki birliklerin azlığını farkeden Şah Abbas, Allahverdi Han komutasındaki bir birliğini bu kentin üzerine gönderdi. Cığalazade Sinan Paşa'nın bu harekatı İran ordusu Van'a bir günlük mesafedeyken öğrenmesi gerekli hazırlıkların yapılmasını engelledi. Müteferrikabaşı Handan Ağa'nın esir düştüğü ilk çarpışmalar sonucunda Türk ordusu tamamen Van Kalesi'ne sığındı ve kuşatma altında kaldı. Allahverdi Han Mehmed Paşa'nın Erzurum'dan yardım getirdiğini öğrenince Karçakay Han komutasındaki bir süvari birliğini bu yardımı engellemek amacıyla gönderdi. Türk ordusu kuşatanlarının sayısının azaldığını görerek huruç harekatına yöneldiyse de kuşatmayı yaramadı.

Karçakay Han'ın Mehmed Paşa'yı durdurduğu haberinin de gelmesi üzerine, Cığalazade Sinan Paşa Van'daki ordunun komutasını Şems Bey'e bırakarak tekneyle Adilcevaz'a kaçtı ve oradan Hasankale'ye geçti. Allahverdi Han Sinan Paşa'yı yakalamak üzere Adilcevaz ve Erciş'e ilerlediyse de, Sinan Paşa'nın çoktan Hasankale'ye ilerlediğini öğrenerek geri çekildi ve Van kuşatmasını da kaldırarak Hoy'da bulunan Şah Abbas'a katıldı.

Ciğalazade Sinan Paşa'nın tekrar harekete geçmesi

Bölgedeki Kürt emirlerinden de asker desteği alarak ordusunu tekrar toplayan Sinan Paşa 1605 sefer mevsiminde Tebriz’i geri almak üzere yürüdü. Paşa'nın planı Tebriz'den sonra Erdebil'i ele geçirmek, Şirvan'da kışladıktan sonra 1606'da nihaî darbeyi vurmaktı.

Şah Abbas ise Türk ordusunu gölge gibi takip etmeye devam etti ve Hoy-Merend rotasını izleyerek güneye doğru ilerledi. Şah'ın planı Türk ordusunu Tebriz'e kadar yıpatmak, erzaksız bırakmak ve Tebriz'i kuşatırken geri hatlarını keserek Tebriz kalesinden ve geriden çifte hücum ile iki ateş arasında bırakarak imha etmekti.

Muharebe

Urmiye Muharebesi'nin gelişimi

İki ordu planlarının aksine Urmiye Gölü'nün doğusunda ve Tebriz'in 40 kilometre kuzaybatısındaki Sufiyan'da karşı karşıya gelince çatışmaya tutuştular.

Şah Abbas ordusunun merkezindeyken Allahverdi Han ordudan ayrı bir şekilde konuşlanmıştı. Osmanlı öncüleri bir tepe üstündeki Karçakay Bey'in komutasındaki birlikleri gördüler. Karçakay Bey, Şah Abbas'ın Türk ordusu Tebriz'i kuşatana kadar çarpışmadan kaçınılması emrine uygun bir şekilde Türk birlikleriyle çatışmadan geri çekildi. Peçevi ve Kâtip Çelebiye göre Türk ordusu daha muharebe meydanına çadırlarını kurup savaş planını tartışmadan eski bir Celalî olan Erzurum Valisi Köse Sefer Paşa 16 vali ve 20 sancakbeyini İran birliklerini derhal tâkip etme konusunda ikna etti. Türk birliklerinin saldırısı Karçakay Han'ın birliklerinde bir sarsılmaya yol açtı ve İran askerleri Şah Abbas'ın bulunduğu mevzilere doğru geriledi. Bu ricat, Şah Abbas'ın takviye kuvvet göndermesiyle durdurulabildi. Taarruz eden Türk birliklerinin ana karargahtan uzaklaştığını gören Şah Abbas'ın mücadelenin bu anda kazanılacağını anladı ve bu birlikleri daha uzaklaştıracak bir kuvvet gönderdi. Türk birlikleri Allahverdi Han komutasındaki birlikler tarafından pusuya düşürülüp kıskaca alındı. İran ordusu sol kanadı Türk ordusunun sağ kanadına yüklendi ve kayıplar verdirdi, ardından geriye dönerek kıskaca alınan Köse Sefer Paşa komutasındaki askerleri tamamen kuşattı. Tekkeli Mehmed Paşa, Celali Karakaş Paşa ve Kaçar Mehmed Paşa kuşatmayı yarıp eski mevzilerine dönebilirken geri kalan birlikler büyük bir yenilgiye uğradı. Harekâtı başlatan Köse Sefer Paşa esir düştü ve kafası kesilerek idam edildi.

Bununla birlikte, Türk ordusunun merkezdeki birlikleri hâlâ mücadeleye girmemişti. Halep Valisi Canbulatoğlu Hüseyin Paşa'nın takviye birlikleri de yaklaşıyordu. Osmanlı ordusundaki Kürt askerlerinin emirleri muharebenin gidişatı konusunda Yusuf Paşa'yla konuşmak istedilerse de kendilerine bu olanak verilmedi. Bunun üzerine Kürt emirleri savaşçılarını meydandan çekerek Doğu Anadolu'ya döndüler. Cepheye yetişmeye çalışan Canbulatoğlu Hüseyin Paşa geri dönen askerlerin 12.000 civarında olduğunu gördü. Başta Bitlis Emiri Rızaeddin Han olmak üzere Kürt Emirlerinden Osmanlı ordusunun muharebede yenildiği haberini alan Hüseyin Paşa da Halep'e geri döndü.

Cığalazade Sinan Paşa 7 Kasım'da ordusunun moralini düzeltmek istediyse de hiçbir harekete geçmemesi daha olumsuz tesir yaptı. Ordunun bir kanadında İran ordusunun yaklaştığı ve silahlara el koyduğu dedikodusunun yayılması öğleye doğru genel bir çözülmeyi başlattı. Cığalazade Yusuf Paşa da ağırlıklarını muharebe meydanında bırakarak süratle Van'a çekildi. Osmanlı karargahı İran askerlerince ele geçirildi ve yağmalandı.

Muharebenin sonuçları

Tarihçi Peçevi, Türk ordusunun yenilgisini "emsali görülmemiş" ve "utanılacak" ifadeleriyle tasvir eder. Filhakika, Türk ordusu önemli kayıplara uğradığı seferler olsa da daha önce Batı'da böyle bir yenilgi görmemiş, Doğu cephesinde ise Safevi Devleti'ne karşı hiç yenilgi yaşamamıştı.

Muharebenin etkisi Osmanlı Devleti açısından çok yıkıcı oldu:

Kaynakça

Dış bağlantılar

This article is issued from Vikipedi - version of the 7/8/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.