Pier Paolo Pasolini

Pier Paolo Pasolini

İtalyan sinema yönetmeni, senarist ve şair
Doğum 5 Mart 1922(1922-03-05)
Bolonya, İtalya
Ölüm 2 Kasım 1975 (53 yaşında)
Ostia, Roma, İtalya

Pier Paolo Pasolini, (5 Mart 1922- 2 Kasım 1975) İtalyan film yönetmeni, senarist, şair.

Çocukluk yılları

Pier Paolo Pasolini 5 Mart 1922’de Bolonya’da doğdu. Babası piyade subayı Alberto Pasolini, annesi ilkokul öğretmeni Susanna Colussi idi. Babası Ravennalı köklü bir aileden geliyordu. 1921 yılında Casarsa’da evlendiler ve Bolonya’ya taşındılar.

İtalyan toplumunu yansıtan bir ailede doğdum; İtalyan kültürlerinin bir bileşkesi ve İtalyan bütünlüğünün sembolü. Babam çok köklü bir Romagna ailesinden gelirken, annem orta sınıf burjuvaziye adım adım geçiş yapmış Frulyalı çiftçi bir ailenin kızıydı. Büyükbabamın akrabaları şarap üreticisiydi. Büyükannemler Piedmontese’li idi ancak Sicilya ve Roma ile de yakın ilişkileri vardı.

Pasolini’ler Bolonya’da uzun süre kalmadı ve sırasıyla Parma, Conegliano, Belluno, Sacile, Idria, Cremona, tekrar Bolonya ve kuzey İtalya’nın çeşitli şehirlerinde yaşadı.

Tam bir göçebeye döndürdüler beni, hiçbir zaman yerleşik bir mekânımız olmadı.

1925’te Belluno’da Pasolini’lerin ikinci oğlu Guido doğdu. Aile durmadan taşınırken iz bırakan tek yer Casarsa oldu. Pier Paolo’nun babasıyla arası her zaman problemliyken, annesiyle ilişkileri hep iyi oldu.

Her gece akşam yemeği vaktini korkuyla beklerdim, babamın gene bir tatsızlık çıkartacağını çok iyi bilirdim. Sonra annemden kısa süreli bir ayrılık yaşamam bende nevrotik bir durum yarattı. Bu nevroz beni huzursuz yapmakla kalmadı, bana devamlı varlığımın nedenini sordurtan bir hal aldı. Annem doğum yapmaya gittiğinde gözlerimde şiddetli yanmalar hissetmeye başladım. Babam beni masaya oturttu, elleriyle zorla gözlerimi açtı ve Colirium döktü. Bu sembolik olayla birlikte artık babamı sevmeye devam etmem imkânsız hale geldi.
Annem bana hikâyeler okur, masallar anlatırdı. O benim Sokrates’imdi. Annemin korkunç derecede idealistik bir dünya görüşü vardı. Kahramanlığa, yardımseverliğe, cömertliğe yürekten inanırdı. Ben tüm bunları ondan neredeyse patolojik bir şekilde miras aldım.

Kardeşi Guido ile ilişkileri oldukça iyiydi. Guido, derslerinde başarılı ve spor yetenekleri gelişmiş olan ağabeyine yoğun bir hayranlık besliyordu, bu hayranlığı ölümüne kadar sürdü.

Çocuklukları boyunca sürekli taşınmaları Pier Paolo'nun başarısını hiç etkilemedi. 1928’de şairliğe ilk adımlarını attı, bulduğu bir defteri şiirler ve küçük resimlerle doldurdu. Bunu diğerleri takip etti ama hepsi savaş sırasında kayboldu.

İlkokuldan sonra Conegliano ortaokuluna başladı. Bu yıllarda Teta Velata adını verdiği bir metin yazdı.

Belluna’daydık, üç yaşından biraz büyüktüm. Çocuklar bahçede oynarken en çok dikkatimi çeken bacaklarıydı, özellikle tendonların belirgin olduğu dizaltının iç kısımları. Bu tendonlar benim henüz ulaşamadığım hayatın sembolüydü. Koşan çocuk imajı benim için büyümüş olmayı simgeliyordu. Şimdi bunun tamamen cinsel bir duyu olduğunu düşünüyorum. Bu duyguyu tekrar hatırlayınca içimin mutluluk, keder ve arzunun şiddeti ile dolduğunu hissediyorum. Ulaşılmaz bir duyguydu bu o zamanlar, adı henüz konmamıştı. O zaman ona verdiğim isim ‘teta velata’ydı. Şiddetli bir oyunda gördüğüm bu eğilip bükülen bacaklar ‘teta velata’ydı, bir karıncalanma, bir baştançıkış, bir aşağılanma.’
Çocukluğum 13 yaşında bitti. Hepimiz için 13 yaş çocukluğun en son yaşı, dolayısıyla bilgelik çağıdır. Hayatımın mutlu bir dönemiydi. Okulun en akıllı çocuğu bendim. 1934 yazı başladığında hayatımda bir dönem kapanmış oldu. Bir dönem bitmişti ancak ben yeni dönem tecrübelerine hazırdım. O yaz, hayatımın en hoş ve en zafer dolu günlerini yaşadım.

Üniversite

Pier Paolo 17 yaşında liseyi bitirdi ve Bolonya Üniversitesi’ne yazıldı. Üniversite yılları boyunca Luciano Serra, Franco Farolfi, Ermes Parmi (bu isim yıllar sonra Guido tarafından Osoppo’daki partizanlık günlerinde ödünç alınacaktı), Fabio Mauri ile bir grup oluşturup Bolonya'daki sol çevrelerin gazetesi Il Setaccio çevresinde toplandılar. Pasolini Stroligut dergisine katkıda bulunmaya başladı ve diğer edebiyatçı arkadaşlarıyla birlikte Academiuta di lenga furlana'ni (Furlana dili akademiciği) yarattı. Diyalekt kullanımı faşist rejime başkaldırı anlamına geliyordu.

Faşizm, doğduğum ülkenin irrasyonel bütünlüğüne ait diyalektleri, sembolleri hoşgörmüyordu.

Diyalekt kullanımı aynı zamanda, az gelişmiş halk kitleleri üzerinde kilisenin sahip olduğu hegemonyayı da kırmaya yönelik bir eylemdi. Sol da İtalyan dilinin kullanımından yanaydı aslında, diyalekt kullanımı onlara göre de Jakoben bir yaklaşım ve ayrıcalık anlamına geliyordu. Pasolini 'sol'a diyalekt kullanımının kültür zenginliği anlamına geldiğini anlatmak için çaba gösterdi.

Üniversite eğitimi boyunca Casarsa’ya dönüşleri Pasolini için hep mutluluk verici oldu. Nisan 47’de Silvana Ottieri’ye şöyle yazdı:

Kutsal Cumartesi olmasının hiçbir önemi yok. Kırlarda ufukların rengini bir görseydin... Tren Sacile’de durduğunda, koyu bir sessizliğe gömülünce çanların seslerini dinledim. Sacile tren istasyonundan içlere doğru kıvrılan bir yol vardı, küçükken o yolda koştuğumu düşündüm ya da bunu sadece hayal etmiştim.

İkinci Dünya Savaşı yılları

İkinci Dünya Savaşı yılları Pasolini için çok zor geçti. Ruh hali o yıllarda yazdığı bir mektuptan çok iyi anlaşılıyor:

Sağlığım iyi, kötü değil, iyi, her şey iyi. Moral olarak da her şey sakinken, ki bu nadiren de olsa, o da iyi. Ama bunun dışında çok korkuyorum. Hayatı kaybetmek korkusu. Anlıyor musun Rico? Sadece benimkini değil ama diğerlerininkini de. Hepimiz öylesine kaderin eline düşmüşüz ki, zavallı çıplak insancıklar!
Birbirimizi tekrar görebilir miyiz bilmiyorum. Her şey ölüm, son ve silah kokuyor. Bu tiplerin dünyanın içine sıçtığını görmek tiksinti veriyor. Tükürmek isterdim toprağa, yapraklar yeşil sürgünler kusarken sarı ve gökyüzü mavisi çiçeklerle, dallardaki mücevherlerle birlikte.

Pasolini 1943’te Livorno’da askere alındı. Hemen ertesi günü Almanlar’a silah teslimatı yapmayı reddederek kaçtı. Biraz İtalya’yı gezdikten sonra Casarsa’ya döndü. Pasolini ailesi Almanlardan ve bombalardan uzak olan Versutta’ya gitmeye karar verdi. Pasolini burada lise öğretmenliği yapmaya başladı.

Guido'nun ölümü

O yıllara damgasını vuran olay kardeşi Guido’nun ölümü oldu. Guido, Versutta’da saklanmayı reddedip partizanlara katılmıştı. Pier Paolo, Guido’yu tren istasyonuna götürdü ve şüpheleri dağıtmak için de Bolonya’ya bir bilet aldı. Guido, Spilimbergo’dan Pielunga’ya hareket etti ve Osoppo partizan birliğine katıldı. Pier Paolo’nun kaybolan arkadaşı Ermes’in adını kendine kod adı olarak aldı.

Anti-faşist grupların aralarında anlaşmazlık vardı. Garibaldi birliklerine bağlı Komünist birlikler Fruili’nin Tito’nun Yugoslavyası ile birleşmesini, Osoppo birlikleri ise İtalyan kalmasını istiyordu. Guido, Pier Paolo’ya yazdığı mektuplarda bu konuda yazılar yazmasını ve Osoppo birliklerini desteklemesini istedi. Pier Paolo bu makaleleri yazma fırsatını bulamadı.

Şubat 1945’te Guido, Osoppo birliğinin diğer elemanlarıyla beraber Porzus’ta katledildi. Yaklaşık yüz Garibaldili silahsız taklidi yaparak birliğe yaklaştı ve yakaladıkları Osoppo birliği üyelerini öldürdü. Guido yaralı olarak bir köylü kadının yanına sığınmayı başardı ancak Garibaldi birlikleri tarafından bulundu, zorla evden dışarı sürüklenip kurşuna dizildi. Pasolini ailesi Guido’nun ölümünü ve nasıl gerçekleştiğini ancak savaş bittikten sonra öğrenebildi.

Bazen Musi ile Porzus arasındaki o yolu düşünürüm, kardeşimin o yolu nasıl aldığını... Hayal gücüm açıklanamayan bembeyaz bir kar yangını gibi, gökyüzünün parlaklığı gibi berraklaşır.

Pasolini, okuyucularının isteği üzerine, Vie Nuove adlı komünist derginin 15 Eylül 1971 tarihli nüshasında kardeşinin ölümü hakkında konuşur:

Olay birkaç kelimeyle anlatılabilir. Annem, kardeşim ve ben Bolonya’dan çıkartıldık ve Fruili’de Casarsa’ya döndük. Kardeşim Pordenone’de yüksekokula başladı. 19 yaşında direnişçilere katıldı. Ben ondan birkaç yaş daha büyüktüm, antifaşizmi ona ben aşılamıştım, çok küçük yaşlardan beri içine doğduğumuz bu dünyanın komik ve saçma olduğunun da farkındaydım. Ben daha Marks’ı bile okumamıştım, ancak bazı arkadaşlarımız Guido’yu aktif direnişe sürüklediler. Birkaç ay sonra da Guido cephede savaşmak için dağlara çıktı. Graziani’nin herkesi silah altına çağırması, Guido’nun direnişe katılmak için motivasyonu ve anneme söylediği bahanesi oldu. Onu tren istasyonuna ben götürdüm, şiir kitaplarının altında bir silah saklıydı, kucaklaştık, bu onu son görüşüm oldu.
Guido, dağlarda Yugoslavya ile Friuli arasında aylarca çok sert çatışmalara katıldı. Venedik-Giulia hattındaki Osoppo birliğine kaydolmuştu. Garibaldi birliği de o bölgedeydi. Bunlar korkunç günlerdi. Annem, Guido’nun bir daha asla dönmeyeceğini biliyordu. Faşistlerle Almanlar arasındaki çatışmalarda şimdiye dek yüzlerce kez ölmüş olabilirdi; zira o zayıflığa veya boyun eğmeye pabuç bırakmayacak kadar cömert ruhluydu. Ama tabii ki çok daha trajik şekilde ölecekti.
Venedik-Giulia hattı, Yugoslavya sınırındaydı ve bilindiği gibi o zamanlar, Yugoslavya tüm bölgeyi ilhak etmek istiyordu. Ama her ne kadar sosyalist de olsa Guido tamamen İtalyan olan bu toprakların, Yugoslav milliyetçiliğine düşmesine razı gelemezdi. Buna karşı çıktı ve savaştı.
Onun ölümü bugün bile kalbimi acıtan bir şekilde gerçekleşti. Aslında kendisini kurtarabilirdi. Arkadaşlarına ve komutanına yardım etmek için öldü, bugün hiçbir komünist partizan Guido’nun bu davranışını görmezlikten gelemez. Onunla gurur duyuyorum ve bulunduğum yolda onun hatırası, cömertliği ve tutkusuyla ilerliyorum.

Guido’nun ölümü Pasolini'leri özellikle de anneyi yıktı. Babalarının Kenya’daki tutsaklığından dönüşüyle Pier Paolo ve annesi arasındaki ilişki daha da sağlamlaştı.

Babam, Casarsa’ya bir nevi yeni tutsaklıkla döndü ve 12 yıl sürecek acısı başladı.

Takip eden yıllarda Guido’nun ölümü sağcı İtalyan basını tarafından Pier Paolo’ya saldırmanın bir yolu olarak defalarca sömürüldü.

‘Marksist yazar Pier Paolo, kendi kardeşine acımasızca davranan sistemi savunup avukatlığını üstleniyor.’ Secolo d’Italia, 24 Eylül 1960.

‘Pasolini’nin komünistlerce öldürülen kardeşi, her hâlde ağabeyinin kendisine yardım etmesini boşuna beklerdi.’ Il Tempo, 26 Mart 1970

İtalyan Komünist Partisi dönemi

1945 yılında Pasolini 'lirik şiir antolojisi' (giriş ve yorumlar) adlı teziyle mezun oldu ve Friuli’ye yerleşti. Udine yakınlarındaki Valvasone’de lise öğretmeni oldu. Politik faaliyetlerine de aynı yıllarda başladı. 1947’de İtalyan Komünist Partisi’ne yakınlaştı. Partinin haftalık dergisi Lotta y Lavoro’ya yazılar vermeye başladı. Kardeşi Guido’nun ölüm sebebi yüzünden partiye girişinde kişisel zorluk yaşadı. Ancak Pasolini, kardeşinin hatırasını lekelememek için bu olayı gündeme getirmekten kaçınıyordu. Annesine yakınlığı daha da arttı. Babası, Guido’nun ayak takımına kapılıp gitmesinden dolayı annesini suçlamaya devam ediyordu.

İtalyan Komünist Partisi’ne sadakat cesaret işiydi. Pier Paolo böylece derin acısını bastırma fedakârlığı gösteriyordu; ne de olsa Friuli Komünist Partisi, dolaylı da olsa Guido’nun ölümüne yol açan kurumdu. Pasolini San Giovanni di Casarsa bölgesinin sekreteri oldu. Ama ne parti, ne de etraftaki entelektüller ondan pek hazetmiyordu. Diğerleri 1900’lerin dilini kullanıyor, Pasolini halk dilinde yazmakla kalmayıp derin politik konulara da pek girmiyordu. Pek çok komünist Pasolini’nin sosyal gerçekçiliğe olan ilgisizliğinden şüphe duyuyor ve burjuva kültürüne sempati duyduğuna inanıyordu.

Pasolini, ölene kadar arkadaş kalacağı ressam Zigaina ile o yıllarda tanıştı. Komünist Parti dönemi Pasoli’nin aktif olarak politik mücadele gösterdiği tek dönemdir.

Davalar

15 Ekim 1949’da Cordovado Jandarması tarafından çocuklara yönelik cinsel tacizle suçlandı ve hakkında dava açıldı. Ardından, oldukça hassas ve küçük düşürücü başka davalar da açıldı. Genel kanı, o ilk dava olmasaydı, takip eden diğerlerinin de olmayacağı yönündedir.

Yıllar sonra Silvana Ottieri’ye yolladığı bir mektubunda şöyle söyler: 'Bende Rimbaud’nun, Dino Campana’nın, Wilde’ın izleri var. Bundan memnun olsam da olmasam da, bu diğerlerinin hoşuna gitse de gitmese de...'

Pasolini 30 Eylül 1949’da Ramuscello’da iki ya da üç çocuğa sarkıntılık etmekle suçlandı. Çocukların ebeveynleri şikayetçi olup dava açmamıştı, ama Cordovado jandarması bu durumla özel olarak ilgileniyordu. O yıllarda sol ile sağın arası oldukça açıktı ve Pasolini zor durumdaydı. Ramuscello davası yüzünden hem sol hem sağ, aleyhindeydi. 26 Ekim 1949 günü Komünist Parti’den atıldı. Bu haber 29 Ekim günü solcu l’Unita gazetesinde yayımlandı.

Şair Pasolini İKP'den ihraç edildi
Pordenone Komünist Partisi teşkilatı, Casarsa’lı Doktor Pier Paolo Pasolini’yi ahlaki çöküntü sebebiyle ihraç etti. İlerici gibi gözüküp aslında çürümüş burjuva değerlerinin yansımaları olan Andre Gide ve Sartre gibi edebiyatçıların, Pier Paolo Pasolini’nin moral çöküntüsüne katkıda bulunan yıkıcı birer örnek teşkil etmiş olduklarını belirtmek isteriz.

Roma yılları

Birkaç gün içinde Pasolini adeta içinden çıkışı mümkün olmayan bir uçuruma yuvarlanmış gibiydi. Ramuscello olaylarının Casarsa’daki yankıları çok büyük oldu, Pasolini kendini aklamaya çalışırken her şeyini yitirdi. Partiden atıldı, işini kaybetti, annesiyle geçici süre de olsa arası açıldı. Pasolini Casarca’dan ve adeta mitleştirdiği Friuli’den kaçmak istiyordu. Annesiyle birlikte Roma’ya taşındı. Pier Paolo için artık yeni bir hayat başlıyordu:

Kaçtık annemle, bir bavul ve sonradan sahte çıkan birkaç mücevheri alarak,
Yük treni gibi yavaş bir trenle,
Kardan kalın bir örtüyle kaplanmış Furlana kırları boyunca.
Gittik Roma’ya doğru.
Giderken de, geride bıraktık babamı.
Üstünde eski bir asker parkası,
Fukara bir ocağın önünde,
Paranoya sendromları ve sirozun verdiği kızgınlık nöbetleriyle,
Bu yaşadığım,
Hayatımdaki tek roman sahnesi,
Geri kalan zamanlarda,
Hep bir dizenin içinde yaşadım,
Tıpkı diğer deliler gibi.

Roma varoşlarının sert gerçekliğiyle tanışan Pasolini için ilk yıllar oldukça zor geçti. Güvencesiz, fakir ve yapayalnız yıllardı. Pasolini'nin kendi sözleri o yıllarda yaşadığı dramı açıkça ortaya koyuyordu:

Roma'ya ta Friuli'den gelmiştim. İşsiz yıllardı, kimsenin beni tanımadığı yıllar. Hayatın benden beklediği gibi olamadığım için içsel bir korku tarafından tüketilen, durmadan en ağır konular üzerine çalışıp kafa patlattığım, ama kendimi tekrarlamaktan öteye gidemediğim yıllar. O iki-üç yılı tekrar asla yaşamak istemezdim.
50'lerin başında Roma'da annemle yalnızdım. Birkaç sene sonra babam da yanımıza geldi. O zaman Piazza Costaguti'den Ponte Mammolo'ya taşındık. Aynı yıllarda Ragazzi di vita nın da ilk sayfalarını yazmaya başlamıştım. İşsizdim, ölümcül bir ümitsizlik içindeydim. Diyalektle şiir yazan başka bir şair, Vittori Clemente yardımıma yetişti ve ayda 25.000 liret maaşla Ciampino özel okulunda öğretmen olarak işe başladım.

Aynı dönemde arkadaşı Silvana Ottieri'ye şöyle yazıyordu bir mektubunda:

Anlamıyorum, nasıl oluyor da benim suçumdan anneme de bir pay düşüyor? Neyse bu konuda fazla konuşmayacağım, zira gözlerim şimdiden yaşlandı. İki yaşında çocukları olan bir ailenin yanında temizlikçi ve bakıcı olarak işe girdi. Yeni hayatını hiç sorgulamadan, kahramanca göğüsledi. Onu her gün görmeye gidiyorum, baktığı çocuğu biraz gezdiriyorum. Dün benim doğum günümdü.

Babası hastaydı. Casarsa'da Pasolini'nin başına gelen tatsız olaylardan sonra araları iyice açılmıştı.

İki yıllık ağır çalışma, zor bir yük; zavallıcık mutfakta otururdu hep, kolları masada, yüzü ellerinde, hareketsiz, hasta ve acı içinde, ölmek üzere olan vücutların genişleyerek, küçük bir mekânı kaplamaları gibi, oturduğu mutfağı adamakıllı dolduran cüssesiyle.

Sinema, kitaplar

Pasolini tanıdıkları aracılığıyla bir yerlere gelmektense kendi işini kendi bulmaya karar verdi ve Cinecitta'nın en alt basamaklarında senaryo editörü olarak çalışmaya başladı, bu arada kitaplarını çeşitli yayınevlerine yolluyordu.
Pasolini'nin sahip olduğu yoğun Friuli miti yavaş yavaş yerini Roma varoşlarının düzensiz çehresine bıraktı, artık onun hayatı buydu. Sancılı bir doğum gibi bu kez de Roma lümpen proletarya miti ortaya çıkıverdi.

Bu ilk iki-üç yılda tadı bambaşka bir dünyaya alıştım. Ağır sorumluluklarla vücudumu terbiye ettim. Tamamen duygulardan arınmış, vücuden güçlü olmam gereken bir dönemdi. Bir zamanlar duygusuz bulduğum için nefret ettiğim şarkılar gibi. Tamamen mekanik, Hristiyanlığın acıma ve yardım etme özelliklerinden arınmış, bencilliğin vuku bulduğu bir form. Kuzeyde, manevi değerlerin yerini sertlik, utanç, saygı, öfke gibi değerler aldı, içinizdeki sevgiden uzaklaşmak mümkündü. İnsan ilişkilerindeki dengeyi, etki-tepki kanunları almıştı. Tamamen irrasyonel, tutkularla yönlendirilmiş bu insanların yanında geçer akçe sadece fiziki güç ve sosyal statüydü.

Pasolini, Anna Banti ve Roberto Longhi'nin 'Paragone' dergisi için İtalyan diyalektleriyle yazılmış şiir antolojileri hazırlıyordu ve ilk romanı 'Raggazi di vita'nın ilk bölümü de yine bu dergide yayımlandı. İtalyan radyosundan Angioletti, onu edebiyat programları yapmak için davet etti. En zor Roma yılları artık yavaş yavaş geride kalıyordu.

1954'te Roma'nın burjuva mahallelerinden Monteverde Vecchio'ya taşındı ve en önemli diyalekt şiir seçkisi 'La meglio gioventu'yu yayımladı.
1955 yılında ilk romanı 'Raggazi di vita' nihayet yayımlandı. Okuyucular ve eleştirmenler kitabı çok beğendi, ancak resmi edebiyat çevrelerinin yaklaşımı olumsuzdu. Kitabı bayağı bir zevkin ürünü, muzır ve adice diyerek yorumladılar. İçişleri Bakanlığı hem yazar hem yayımcı hakkında dava açtı, kitap toplatıldı. Ancak mahkeme kitabı beraat ettirdi ve suça teşvik eden bir unsur bulunmadığını açıkladı. Kitap raflardaki yerini tekrar aldı.
Yine aynı dönemde, Pasolini pek çok iftiraya maruz kaldı ve ucuz gazetelerin üçüncü sayfalarının gözdesi oldu. Hakkında uydurulan suçlar, hırsızlığa yardım ve yataklık, silahlı soygun gibi çok çeşitliydi.

1957 yılında, Fellini'nin La notti di cabiria (Kabirya geceleri) filminin diyalekt kullanılan bölümlerini yazdı. Filmin jeneriğinde ismi, Bolognini, Rosi, Vaccini ve Lizzani ile birlikte senarist olarak yer aldı. 1960 yılında Il gobbo filminde aktör olarak ilk rolünü oynadı.

Ölümü

1975'te sahilde kanlar içinde feci halde dövülmüş bulundu. Yapılan otopside dövüldükten sonra kafasının üzerinden de araba ile geçildiği belirtildi. Katiller ile ilgili çeşitli iddialar atıldı. Ancak gerçek katiller bulunamadı. 2014 yılında Abel Ferrara Pasolini'nin son dönemlerini anlatan bir film çekti. Pasolini adlı filmde ölümüne değinilmiştir. Ünlü yönetmeni filmde aktör Willem Dafoe canlandırmıştır.

Alıntı

Entelektüelliğin hiçbir değeri yok...
Entelektüelliğin hiçbir zaman fazla değeri olmayacak
Halkın toplu yargısına göre.
Toplama kamplarının kanı bile
Memleketimizdeki bir milyon ruhtan
Daha net bir yargı çıkartabilmeliydi.
Tüm fikirler sahte, bütün tutku yalan
birliğini asırlar önce kaybetmis
tüm bilgeliğini, özgürleşmek için değil
sadece hayatta kalmak için kullanan bir halkta.
Yüzümü göstermem
Tek başına ve çocuksu bir ses yükseltmem
Tamamen anlamsız. Korkaklık sarmış etrafımızı
diğerlerinin zulüm altında öldüğünü görerek,
garip bir farklılığa hapsolarak
Ölürüm ben de işte ve bu bana çok acı verir.
Tüketim, kapitalizmin tamamen yeni devrimci bir biçimi. Hedonizmin keşfi, toplumsal düzenin artık fakirleri istemediği anlamına geliyor. O, tüketebilecek olanları, zenginleri ister; iyi yurttaşlar değil, iyi tüketiciler.
Tüketicilik İtalya'nın tarihinde yaşadığı ilk gerçek birleşme. Bu oldukça korkutucu. Alternatif ne? İntihar. Aydın intiharı diyelim... Öte yandan bu, bir yanıyla asla kabul edemeyeceğim terörizm ve santajın bir parçası. Sanatçı, şair, tam da intihar etmeyen, her şeye rağmen yaşayandır. Sanat her şeyden önce canlıdır. Canlılığın olmadığı yerde sanat olmaz. Aydın intiharı... Hayır, intihar etmiyorum. Üzgünüm.

(Pasolini'nin gözde oyuncusu ve arkadaşı Laura Betti'nin 1980 yılında yaptığı Bir Düşün Nedeni adlı belgeselden alınan bu bölüm Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği tarafından çevrildi. Belgesel 8. Uluslararası Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nde gösterildi. Alıntı Roll dergisinden yapıldı.)

Filmleri

Pasolini Dilenci filmini çekerken.
Pasolini'nin tarihi belli olmayan fotoğrafı.

Uzun metrajlı filmler

Aşağıdaki tablodaki tüm filmler -aksi belirtilmediği sürece- Pier Paolo Pasolini tarafından yazılmış ve yönetilmiştir.

Yıl Orijinal Ad Diğer Adlar Notlar
1961 Accattone! Dilenci Una vita violenta romanından Pier Paolo Pasolini tarafından senaryolaştırıldı. Sergio Citti ekstra diyaloglar ekledi.
1962 Mamma Roma Mamma Roma Senaryo, Pier Paolo Pasolini; ek diyaloglar, Sergio Citti
1964 Il Vangelo Secondo Matteo Matta'ya göre İncil, Aziz Matyas'a Göre İncil
1966 Uccellacci e uccellini Şahinler ve Serçeler
1967 Edipo Re Kral Oidipus Sofokles' in Kral Oidipus adlı oyunundan esinlenilmiştir.
1968 Teorema Teorem Pasolini'nin Teorema adlı romanı da aynı yıl basıldı.
1969 Porcile Domuz Ahırı
1969 Medea Medea Euripides' in aynı adlı oyunundan esinlenilmiştir. Bazı sahneleri Kapadokya'da çekilmiştir.
1971 Il Decameron Dekameron'un Aşk Öyküleri, Decameron Hikâyeleri Giovanni Boccaccio' nun Decameron adlı eserine dayanır.
1972 I Racconti di Canterbury Canterbury Öyküleri, Canterbury Hikâyeleri Geoffrey Chaucer' ın Canterbury Hikâyeleri adlı eserine dayanır.
1974 Il Fiore Delle Mille e Una Notte Binbir Gece Masalları, Arabian Nights, 1001 Gece Masalları Senaryo Passolini ve Dacia Maraini işbirliğiyle yazıldı.
1975 Salò o le 120 giornate di Sodoma Salo ya da Sodom'un 120 Günü, Salò Marquis de Sade' ın Les 120 journées de Sodome ou l'école du libertinage eserine dayanır. Senaryo Pasolini ve Sergio Citti işbirliğiyle yazılmış, Roland Barthes'ın Sade, Fourier, Loyola ve Pierre Klossowski'nin Sade mon prochain adlı eserlerinden yapılan alıntılarla zenginleştirilmiştir.

Belgesel

Diğer

Ayrıca bakınız

Dış bağlantılar

This article is issued from Vikipedi - version of the 11/14/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.