Kadı

Kadı, Osmanlı devlet yapısında bir mevki ve makamın adıdır. Günümüzdeki yargı sistemi bağlamında görevleri hakime denk gelmekle birlikte o dönemin yapısı itibariyle kentlerde dini bir otoritedirler.

Görev

Osmanlılarda Kadılar

Kadı, en genel tarifle kaza yani yargı işlerine bakan görevliye verilen bir unvandır. Ahali arasında vuku bulan ihtilafların çözülmesi maksadıyla İslâmiyet’in ilk devirlerinden itibaren var olan bu müessese, Osmanlıların da ilk dönemlerinden itibaren varlığını göstermiştir. Osmanlılar’da kadı tayininde, ilk dönem İslâm devletlerindeki usullere riayet ederek, tanınmış kişileri kadılığa tayin etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nde, beylik dönemlerinden itibaren fethedilen yerlere hukuku temsil etmek üzere bir kadı ve idareyi temsilen bir subaşı tayini yerleşmiş bir gelenekti. Osmanlı kadısının İslâm devletleri içinde özgün bir yeri ve konumu olup adliye ve mülkiye görevlisi idi. Kendisinden önce görev yapmış İslâm devletlerindeki meslektaşlarından çok daha geniş yetkilerle donatılmıştı. Şer‛î mahkemelerde şer‛î ve hukukî bütün meseleler Hanefî mezhebi üzerine çözümlenirdi. Aynı zamanda şer‛î mahkemelerden başka bir mahkeme de bulunmuyordu.

Şer‛î mahkemeler Osmanlı Devleti’nin başlangıcından itibaren medenî hukuk ve ceza davalarına bakmak salâhiyetine haiz idi. Her kaza merkezinde bir şeriat mahkemesi bulunuyor ve bunların başında birer kadı görev yapıyordu. Büyük kaza ve şehirlerde davalara bakmak için mahkeme binaları tahsis edilirken, bulunmayan yerlerde davalar kadının ikamet ettiği evde veya camide görülüyordu.

Kadıların görev süresi hakkında, İsmail Hakkı Uzunçarşılı 20 ay olduğunu belirtirken, Mustafa Akdağ bir yıl müddet-i örfî, bir yıl da uzatmalı olarak toplam iki yıl olduğunu söylemektedir. Kadıların görev süresi bazen daha kısa bazen de daha uzun olduğu gözlenmektedir.

Asli görevi, ahali arasındaki anlaşmazlıkları çözümlemek olan ve padişah beratı ile tayin olunan kadılar, sultanın emrettiği her hususta hüküm vermekle yetkili kılındıklarından idarî, malî, askerî, beledî gibi işlerle de meşgul olmaktaydılar. Böylelikle Osmanlı Devleti’nde yargı ve yürütme işleri birlikte yan yana yürütülmüştür.

Şer‘iyye sicillerinde, sancak ve kaza kadılarının ne kadar geniş bir yetkiye sahip olduklarını, hemen hemen her konuda bir karar mercii ve sorumluluk sahibi olduğunu görmekteyiz. Halk arasında vuku bulan adlî davaların görülmesinin yanı sıra, örneğin; yaralama olaylarında suçlunun bulunarak cezalandırılması, katillerin yakalanması, öldürülen kişinin diyetinin tespiti ve alınması, vefat eden kişinin terekesinin tespit edilerek varislerine dağıtılması gibi hukuk alanında, cami ve mescitlerin imam ve hatip ve mütevelli tayini, kayyım, devirhan, müderris ataması, tekke, zâviye ve medrese gibi kurumların mütevellisinin ve diğer görevlilerinin tayini, vakıflarda zuhur eden mütevellilik anlaşmazlıklarının çözümü, sancağa atanan mutasarrıfın gelinceye kadar yerine vekilin göreve başlatılması ve bu işin takibi gibi idarî alanda, bulundukları sancak ve kazalarda zuhur eden eşkıya taifesinin takibi, yakalanması ve suçluların cezalandırılması, askerden kaçan ve mukabilinde eşkıyalık yapanları tespit ederek orduya teslim edilmesi, askeri seferler zamanında asker toplanması ve bunların isimlerinin tespiti, sefere çıkan asker için zahire temin edilmesi ve sefer için deve temini gibi askeri alanda, Avârız ve nüzül hanelerin tespit edilmesi ve bu vergilerin tahsili, imdâd-ı seferiyye ve imdâd-ı hazeriyye gibi vergilerin kaza, köy ve mahallelere taksimi ve toplanması, yine ayrıca sürsat ve beldar vergisi, arpa baha vergisi, ağnam rüsûmu gibi vergilerin tahsil edilmesi, çarşı ve pazarda satılan malların fiyatının belirlenmesi ve fahiş fiyata satılmasını engelleme, işletilmesi gereken toprak ve arazilerin timar tevcihi, tedavülde bulunan paraların kur ayarının takibi ve bunda olabilecek yolsuzlukları engelleme gibi mâlî alanda daha pek çok sayabileceğimiz hususta görev ve sorumlulukları olmuştur.

Maaş ve Haraç

Kadıların maaşları rütbelerine ve görev yaptıkları yerlere göre değişiklik arz ediyordu. Kasaba kadılıkları, sınıflarına göre 45 akçe ile 150 akçe arasında gündelikleri farklılık gösteren kadılar tarafından idare ediliyorlardı. Sancak ve eyalet merkezi olan şehirlerdeki kadılıklar ise mevleviyet sureti ile tevcih ediliyordu. Mevleviyet de iki çeşit olup, 300 akçeli sancak ve bazı eyalet merkezleri, 500 akçeli önemli vilayetlerin kadılıkları idi.

Kadılar yevmiyelerinin haricinde kurulan her mahkemede taraflardan ve devlete toplanan vergilerden kâtibiyye, muhzıriyye, harc-ı mahkeme, harc-ı bâb, hüddâmiye, çukadara hizmet adı altında, sicillerde de pek çok geçtiği gibi ücretler tahsis etmişlerdir. Bu toplanan paralar mahkemede vazife yapan kâtip, muhzır, çukadar, hademe gibi görevlilere maaş olarak veriliyordu. Örneğin, yıllara göre farklılık arz ederek kâtibiyye ücreti 5 ile 15 guruş, muhzıriyye 2 ile 10 guruş, hüddâmiye 5 ile 25 guruş, harc-ı mahkeme 25 ile 355 guruş olmuştur.

Yukarıda saydığımız resmî masrafların haricinde, bazı kadılar oluyordu ki mahkemeye gelen davacı ve davalılardan hüccet-i şer‛iyye, mürâsale akçesi, (yüksek miktarda) mahkeme harcı adı altında fazladan ve haksız yere paralar talep ediliyordu. Nitekim böyle yollara tavassut eden Uluborlu kadısı İsmail Efendi’nin derhal muhakeme edilmesi ve yapılan haksızlık ve zulmün giderilmesi Anadolu valisinin buyruldusu ile emredilmiştir. Neticede yapılan muhakemede, alınan akçelerin geriye iadesi sağlanmıştır.

Kadılık rütbelerinin her birisi derecelerine gore akçe hesabıyla maaşları şu şekile tespit edilmiştir:

Son Dönem

Osmanlı Devleti'nde kadılık 1839 Gülhane Fermanı'nın kabulu ile yavaş yavaş tarih sahnesinde yerini nizami mahkemelere bırakmaya başlamış ve nihayetinde 1924 yılında kabul edilen 169 sayılı Mehakimi Şer'iyenin İlgasına ve Mehakim Teşkilatına Ait Ahkamı Muaddil Kanun ile tamamen kaldırılmıştır.

This article is issued from Vikipedi - version of the 1/3/2017. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.