Jön Türkler

Jön Türkler: "Yaşasın vatan. Yaşasın millet. Yaşasın hürriyet." (Rumca)

Jön Türkler, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde[1] ortaya çıkan meşrutiyetçi ve Abdülhamit dönemine muhalif olan genç ve aydın kuşağa verilen isimdir.[2].

Etimolojisi

İlk defa 1828 yılında Charles Mc Farlane tarafından dönemin Genç Osmanlı nesline atıfta bulunarak kullanılmıştır[3]. Daha sonra 1855’te Ubiceni II. Mahmut dönemindeki reform hareketine katılan devlet adamlarını hem de Abdülmecit döneminin batılılaşma yanlısı Tanzimatçılarını tanımlamak için “jevene turqvie de Mahmut” ve “jevene Turqvie d’Abdul Medjid” ifadelerini kullanmıştır. Bu terimleri kavram olarak ilk kullanan kişi Hippolyte Castille olmuştur[3].

Genç Türkler kavramı yeni bir kavram değildir. Bu kavramların kullanımı daha çok Avrupa'da oluşan yönetime muhalif kesimlerin oluşturdukları partilerin bir benzeri gibi görünmek olduğu için kullanılmıştır. Almanya’daki genç Almanya akımı (ayrıca bu akım siyasi bir muhalif akımı olduğu kadar bir edebi akımdır), İtalya’da ortaya çıkan genç İtalya akımı, Polonya’daki genç Polonya akımıdır. Bu akımlar siyasi muhalif bir akım olduğu kadar edebiyat akımlarıdır da. Daha sonra Jön Türkler akımında ismi geçenlerden bahsederken ayrıntılı olarak edebiyatçılarına değinilecektir. Edebi düşünceleri siyasetle iç içe geçmiş kişilerdir. Avrupalı yazarlar yeni Osmanlılara bu sıfat ve terimleri kullanmıştır. Yeni Osmanlılar ise “jevne Turqvie”yi eski Türk grubunun muhalifi olarak göstermişlerdir. Bu söylemi Yeni Osmanlılar cemiyetinin kuruluş belgesinde göstermiştir.

Tarihi

Bahsedilen Osmanlı dönemindeki bu Jön Türk grubu gibi olan muhalif kesimlere her dönemde buna benzer isimler verilmiştir. Her yenilikçi kesime “Genç Türkler, Genç Osmanlılar, Jön Türkler” gibi isimler verilmiştir. Özellikle 1800’lü yıllardan sonra bu akımlar güçlendiği için bu terimlere sıkça rastlanmıştır. Örneğin, 1890 yılında Georges Badis adlı bir şahıs sarayı Genç Türkiye adında Kanun-i Esasi yanlılarını çatısı altında toplayabilecek bir gazete kurmakla tehdit etmiştir.

Jön Türklerin ideolojisine bakıldığında ise bunların bakış açıları Fransa’daki burjuvazi kesiminin bakış açısıyla örtüştürülebilir. Nasıl Fransa’da burjuvazi gücünü arttırdıktan sonra yönetime sesini duyurmaya çalışmak için siyasi bir çekişmenin içine girdiyse, aynı şekilde Jön Türkler olarak adlanan kişiler de Avrupa’daki yeniliklerden etkilenip aydın kesiminin desteğiyle yönetimdeki kişilere karşı benzer bir mücadeleye girmiştir. Bu mücadele kanlı bir iç savaştan çok edebi yazılarla belli bir kesimi aydınlatıp biçimlendirme şeklinde olmuştur.

Osmanlı muhalefeti ilk kongresi, Paris, 1902

Jön Türkler adı altında bulunan kişilerin tek ortak siyasi görüşü, padişahlık yönetiminin altında bir de meclisin bulunarak yönetime katılmasıdır. Hiçbir zaman padişahlık rejimini yıkıp yerine cumhuriyet rejimini getirmeyi düşünmemişlerdir. Karşı oldukları durum Abdülhamid yönetiminin istibdat düzenidir. Baskı ve şiddet düzeninin yönetime ortak bir meclis kurulursa bu durumun düzeleceğini iddia etmişlerdir. Fakat hiçbir zaman padişah yönetimini reddetmemişlerdir. Sadece yönetimine denk bir meclis yönetimi istemişlerdir; ama Jön Türk cemiyeti altındaki kişilere tektek bakıldığında siyasi görüşlerinin birbirinden çok farklı olduğunu görülebilir.

Jön Türkler cemiyetinde 2000'e kadar üye bulunduğu bilinmektedir. Bu isimler siyasi ortamdan dolayı Osmanlı'da fazla barınamamış ve yaşamlarının çoğunu Avrupa'da, ya da Mısır'da sürgün hayatı şeklinde yaşamıştır. Bu cemiyette öne çıkan, dikkat çekmekte olan isimler şunlardır: Abdullah Cevdet, Abdurrahman Bedirhan, Ahmet Rıza, Ahmet Fazlı, Ahmet Ferig, Ahmet Kemal, Ahmet Lütfullah, Ahmet Niyazi, Ahmet Saib, Ali Fahri, Ali Fehmi, Ali Haydar, Ali Şefkati, Bahaeddin Şakir, Derviş Hüma, Edhem Ruhi, Emie Şekib Arslan, Halil Canem, Hüseyin Tosun, Hüsrev Sami, Hüseyinzade Ali, İbrahim Temo, İshak Sükûti, İsmail Canbulat, İsmail Enver Bey, İsmail Kemal, Mahmüel Celaleddin Paşa, Mahir Said, Mehmet Ali Halim Paşa, Hacı İbrahim Paşazade Hamdi, Tarsusizade Münih, Tunalı Hilmi, Yusuf Akçura.

Dönemin Şartları

Sultana karşı gösteri İstanbul, 1908

Jön Türkler cemiyetinin şahsiyetlerinin fikir yapısının oluşmasında dönemin şartları da önemli bir rol oynamaktadır. Dönemin önemli siyasi olayları şöyledir:

Bu siyasi karışıklıklar içerisinde Osmanlı devletinin çok kötü bir yere gittiği görülmektedir. Fakat bu kötü gidişe rağmen Osmanlı toplumunda yaşayan halk bu gidişi pek umursamamaktadır. Çünkü Osmanlı halkı denen ortak bir anlayış yoktu. Bu topraklarda yaşayan halk; din, dil, ırk farkı çok çeşitli olduğundan bu siyasi durumu çok fazla önemsemiyorlardı. Hıristiyan halk, kendi dinlerini yaşayabileceği bir devletin himayesine girmek için çalışmalarda bulunuyordu. Ayrıca her ırk kendi millî devleti için bir takım çalışmalarda bulunuyordu.

Osmanlı’da Basın Hareketleri

Osmanlı aydınını ortaya çıkaran Batılılaşma olgusu Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Fermanı’ndan beri izlemeye çalıştığı bir siyasetti. Osmanlı aydınları Batı’yı pek fazla bilmedikleri gibi padişahı da pek fazla eleştirmezlerdi. Yine de II. Abdülhamid döneminde etkili olan aydınlar eskisine göre daha bilinçliydi. Bu dönemde yurtdışında bulunan aydınlar Avrupa’yı yakından tanıma fırsatı bulmuşlar ve edindikleri fikri yayma fırsatı bulmuşlardır. II. Abdülhamid rejimine karşı örgütlenmiştir. Amaçları Kanun-i Esasi’yi yeniden yürürlüğe koyup meşrutiyeti getirmektir.

Avrupa’ya kaçan Jön Türkler bu dönemde birçok gazete ve dergi çıkartarak istibdat rejimi ile sıkı bir mücadeleye giriştiler. Yayınladıkları dergi ve gazeteler yabancı postalar aracılığıyla yurda giriyordu. Bu yayınlar 1900’lerden sonra daha da artmıştır. Bu nedenle hükümet Jön Türkler ile yayınlarını durdurmak için pazarlığa bile oturmuş ve bu durum sıkıntı çeken Jön Türklerin işine gelmiştir. Değerinin kat kat fazlasına satılan yayınlar kapatılmış; ancak Jön Türkler bu faaliyetlerine başka bir isim altında devam etmişlerdir.

Jön Türkler 1889-1908 yılları arasında çıkardıkları gazeteler ve dergiler ile fikir hayatına yeni bir yön vermeyi başarmışlardır. Bu yayınlar ise Birleşik Krallık, Fransa, Avusturya, Bulgaristan, İtalya, Yunanistan, Romanya, İsviçre, Brezilya, Belçika, Amerika Birleşik Devletleri ve Kıbrıs olmak üzere 13 ülke ve bölgede Türkçe-yabancı dillerde olmak üzere 152’nin üzerinde gazete veya dergi yayınlamışlardır.

Jön Türk Yayınları

Meşveret

Aralık 1895’de Ahmet Rıza tarafından Türkçe ve Fransızca olarak yayınlanmaya başlanmıştır. Gazetesinde meşrutiyeti savunmuş, halkın politik görev bilincine varabilmesi için eğitilmiş gerektiğini ileri sürmüştür. Eğitim ve kültürün üzerinde durmuştur. Bunların yanı sıra çok ağır siyasi yazılar da yazmıştır. Daha sonraları iyice yazılarını ağırlaştıran Ahmet Cevdet’in Osmanlı aleyhine daha cüretkâr davrandığından Fransız savcı tarafından gazetesi kapanacaktı.

Meşveret ile aynı anda Mısır'da yayınlanan “Mizan” gazetesini gerekçe gösteren Ahmet Rıza aynı cemiyetin iki farklı Türkçe gazete çıkarmasının anlamsız olduğunu ileri sürerek Türkçe Meşveret’in yayınını durdurmuştur.

Ancak mizancı Murat’ın saray ile anlaşarak Mizan'ın yayınına son vermesi üzerine Türkçe Meşveret yeniden yayınlanmaya başlandı. Bu arada Cenevre’de Osmanlı gazetesinin yayınlanması üzerine Ahmet Rıza, Meşveret'i tekrar kapatmıştır. Meşveret, yüksek seviyede bir fikir gazetesi olmaktan öte sadece öncü bir gazete olmuştur.

Mizan

Ağustos 1886’da İstanbul’da Murat Bey tarafından çıkarılmıştır. Siyasi ve ekonomik özgürlüğe ilişkin yazılarıyla hükümetin dikkatini çekmesi ve Murat Bey Mısır’a kaçmıştır. İstanbul’da yayınladığı dönemlerde Mizan, iktisadi konulara yönelmiştir. Mısırda Murat Bey'in İstanbul’daki ilimler politikası yerine tahrikçi ve ihtilalci Murat kimliğini ön plana çıkarması ve ittihatçıların görüşlerini savunmaya başlamasıdır. Murat Bey yazılarında, basın özgürlüğünün yasal sınırlar içinde sağlanmasından yargının ıslahından bir danışma kurulunun oluşturulmasından sorumlu bir hükümet ve ayan meclisinin kurulmasına değinmiştir.

Murat Bey panislamisttir. En büyük ideali Halife aracılığıyla tüm Müslümanların yabancı boyunduruğundan kurtarılıp, büyük bir İslam imparatorluğu kurulmasıydı. Özellikle basın yoluyla mücadelesinde Namık Kemal’in etkisinde kaldığını ve yazılarında onu taklit ettiğini görmekteyiz.[4] Mizancı Murat’ın fikir hayatı bazı dönemlerinde değişiklik göstermesi nedeniyle Ahmet Rıza ile araları açılmıştır. Bu yüzden Jön Türkler bu iki kişi etrafında toplanmıştır. Fikirlerinin değişmesi üzerine mizancı Murat yurda dönmüş ve Mizan’ı günlük çıkarmaya başlamıştır. Murat Bey burada ittihatçılara karşı bir tutum izlemesi ve 31 Mart ayaklanmasından sonra ise gazetesi kapatılmış ve gözaltına alınarak Rodos’a sürülmüştür.

Müslüman, Ermeni, Rum liderlerin Meşrutiyet bildirimi

Osmanlı Gazetesi

Osmanlı Gazetesi, Mizan’ın kapatılmasından sonra İttihat ve Terakki'nin ilk kurucuları İshak Sükûti, Abdullah Cevdet, Tunalı Hilmi gibi kişiler tarafından kurulmuştur. Fransızca, Almanca ve İngilizce dillerinde ilk Jön Türk gazetesidir. Ancak saray bu durumdan rahatsız olmuş ve Afrika’ya gönderilen Jön Türklerin serbest bırakılacağı karşılığında gazetenin kapatılmasını istenmiştir. Gazete bir süre kapatılmış; ancak saray sözünde durmadığından yeniden çıkarılmaya başlanmıştır (1897). Gazete, cumhuriyet yönetiminden bahsetmiştir. Yazılarında da halkı ayaklandırmaya çalışmışlardır. Fakat bu görüş diğer Jön Türklerce kabul görmemiştir. Bir süre sonra gazetenin basına Jön Türkler arasında yeni bir ayrılık ortaya çıkaracak olan prens Sebahaddin geçiyor. Prens Sabahaddin padişahı daha da sert eleştirmeye başlamıştır.

Şuray-ı Ümmet

Ahmet Rıza tarafından yayınlanmaya başlanmıştır. Merkeziyetçiliği savunmuştur. İlk sayıda gazetenin ilkeleri şöyle belirtilmiştir;

Yazım kadrosunda, Selanikli Nazım, Ahmet Suip, Yusuf Akçura, Sami Paşazade Sezai, Ahmet Ağaoğlu gibi isimler vardı.

Merkeziyetçiliği savunan Ahmet Rıza karşısında prens Sebahaddin ise adem-i merkeziyetçiliği tavsiye etmekte ve Terakki adlı Türkçe olarak küçük böyle bir gazete bu tekliflerini savunmuştur. Bu iki fikir meşrutiyetten sonrada devam edecek ve ittihatçılar meşrutiyetten sonra Ahmet Rızanın görüşlerini benimseyeceklerdir.

Bunların dışında Kanun-i esasi (1896, Mısır), “Hak” (1899), “Sade-i millet” (1898, Mısır), İkdam, Muhbir (1866), İbret (1870) qazeteleri de çıkmıştır.

Dergiler

Daha çok bilimsel nitelikli yazılar yayınlandı. Değişik yerlerde basılmıştır.

İbrahim Şinasi Efendi

Batıyı örnek alan ilk şair, ilk oyun yazarıdır. Ayrıca o, Agah efendi ile beraber ilk özel gazetecidir. İslami ilimler öğrenirken, bir Fransız yazarından da Fransızca öğrendi. Mustafa Reşit Paşanın himayesinde Paris’e gönderildi.

İstanbul’a döndüğünde eski görevine dönüp Meclis-i Maarif üyeliğine atandı. Fakat, hükümete Mehmet Emin Ali Paşa gelince aralarında sorun oldu (sakal sorunu) ve sakal bahanesinden görevinden uzaklaştırıldı. Asıl sebep Mustafa Reşit’in adamı olmasıydı.

1860’da Agah Efendi ile Tercüman-ı Ahval’i çıkardı. Şair Evlenmesi'ni yazdı. Şinasi tasvir-i efkar’ı kurduktan sonra, Namık Kemal gazeteye dâhil oldu. Daha sonra Paris’e gitmek zorunda kaldı (Ali ile münasebetleri yüzünden). Daha sonra Fransa-Prusya savaşından dolayı İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Yalnızlık ve sefalet içinde öldü.

Şinasi’yi önemli yapan diğer bir faktörde batı uygarlığını benimsemesiydi. Akıl, bilim, insaniyetçilik ve adalet onun için büyük değerlerdi. Bu yüzden Namık Kemal ve onun kuşağındaki birçok isme yol gösterici oldu.

Meşrutiyetçi değildi. Siyasi rejimle sorunu yoktu.

Namık Kemal

Namık Kemal yenilikçi şairlerden biridir. Fakat Babiali tercüme odasına tercüman olarak girmeden önce divan şiiriyle de çok alakalıydı. Tercüme memurluğu sırasında Fransızca öğrendi ve tanıştığı batı kültürü çok ilgisini çekti. Daha sonra Şinasi ile tanıştı Tasvir-i Efkâr’da çevirileri yayınladı. Şinasi Fransa’ya gidince başyazar oldu. Artık daha çok fikirlerini yazabilme fırsatı buldu. Fakat, hükümet Namık Kemal isminden rahatsız oluyordu. Bunun tek sebebi Tasvir-i Efkâr yazıları değildi. İttifak-i Hamiyet adlı gizli örgütle ilişkisi ortaya çıkınca hükümet tarafından Erzurum vali yardımcılığına sürüldü. Burada barınamayacağını anlayınca Mustafa Fazıl Paşa’nın davetiyle Paris’e kaçtı. Fazıl Paşa’nın önderliğinde orada Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ni kurdular. Tasvir-i Efkâr’da dış siyasetle ve bazı toplumsal sorunları yazan Namık Kemal, Avrupa’daki özgürlükten yararlanacak temel siyasi sorunları tartışmaya başladılar. Tabii bu durumu J. Locke ve J.J. Rousseau gibi aydınlar çok etkilemiştir.

N. Kemal ve arkadaşlarının siyasi muhalefeti padişaha değil daha çok Ali Paşa yönetimineydi. Avrupa’dan alınan kanunların doğrudan uygulanmasına karşıydı. N. Kemal uzun Avrupa macerasından sonra Ali Paşa ile anlaşarak gazetecilik yapmamak şartıyla memlekete çağrıldı. Ali Paşa öldükten sonra yazılarına devam etti. Daha sonra Mithat Paşa, N. Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırarak Gelibolu’ya sürdü. Fakat burada da yolsuzlukla mücadele ederek tekrar azledildi ve İstanbul’a geri döndü.

Bu dönemde yazdığı “Vatan yahut Silistre” büyük ses getirdi. Vatanseverleri coşturdu. Sokaklarda N. Kemal lehinde gösteriler yapılmaya başlandı. N. Kemal birden halk kahramanı oldu ve bir anda birçok grup galeyana geldi. Tabii bu durum N. Kemal’i tekrar potansiyel bir tehlike haline getirdi. Magosa’ya sürgün edildi. Otuz sekiz ay burada yaşadı; daha sonra taht değişikliği nedeniyle (V. Murat) geri geldi.

II. Abdülhamid rejiminde Kanun-i Esasi’yi hazırlayan kurulda yer aldı. Fakat II. Abdülhamid’le arası açıldı. Rodos, Sakız, Midilli gibi Ege adalarında, hayatının geri kalanını çoğunda olduğu gibi sürgün geçirdi. Onun fikirleri şöyleydi: Eğitim Türkçe yapılmalı, Vatanın istikbali için eğitim ve kültür alanında çaba harcanmalıydı. Köylünün ağır vergi yükü hafifletilmelidir.

Ali Suavi

Kendini ulema saydığı ve kıyafetlerini benimsediği bilinmektedir. Muhbir gazetesinde Ali Paşa’yı eleştirel yazılar yazmış ve Mehmet Fazıl’ın birkaç yazısını gazetenin köşesinde yayınladığı için Yeni Osmanlıların arasına girmiştir. Bu durumlardan sonra Kastamonu’ya sürüldü. Birçok Yeni Osmanlı gibi hayati tehlikeden dolayı Paris’e kaçtı (M. Fazıl’ın çağrısı üzerine). Fakat sonraki dönemde bir mesele yüzünden anlaşmazlık yaşandı ve Muhbir gazetesini yayınlamayı durdurdu (Londra’da yayınlanıyordu).

Suavi; hırçın, aşırılıklarla dolu, uyumsuz, iddialı, dost tutamayan bir insandı.

Sonraki süreçte önce Fransa’da Ulûm gazetesini çıkarmaya başladı. Fakat sonraki süreçte koptuğu arkadaşlarının karşısına geçerek meşrutiyet yanlısı bir yayın olan “Muvakkaten, Ulûm Müşterilerine” gazetelerini çıkarmaya başladı. Tabii bu yanlı tutum II. Abdülhamid’le barışmasını sağladı ve geri döndü. Sonra Galatasaray’a müdür oldu. Fakat sonraki süreçte II. Abdülhamid’den kaynaklanan bir sebepten olacak ki II. Abdülhamid’in Çırağan Baskınında öldürülmüştür.

Genç Osmanlılar Suavi’den pek hazzetmediler. Bunun sebebi meşrutiyetçi tutumu olabilir. Hatta İngiliz ajanı olduğu bile iddia edilmiştir. Düşüncelerine gelecek olursak eğer tabii bu düşünceleri otorite yanlısı tutumu benimsemeden önceki düşünceler;

Ahmet Cevdet Paşa

Cevdet, paşa olarak Halep’e tayin edildi. Daha sonra 1868’de Divan-ı Ahkem-i Adliye reisliğine getirildi. Burada Fransız medeni kanunu kabul ettirmeye çalışan Mithat Paşa ve yandaşlarına karşı Mecelle’yi yazarak kabul ettirdi. Bu süreçten sonra çeşitli devlet memurluklarında bulundu ve Abdulhamid’in onemli gorevlerini, Ahmet Cevdet’e yaptırırdı. Mithat Paşayı tutuklatmak görevi de bunların arasındadır.

Cevdet’e göre Avrupa fetihlerinden önce Müslümanlar tek bayrak altında toplanmalı daha sonra Avrupa fetihleri başlamalıydı. Bu durumda devlet daha uzun ömürlü olabilirdi. Cevdet Bey, döneme daha uygun bir fikir olarak İslam birliğini destekliyordu. Cevdet Bey, kanun-i esasiyi gereksiz buluyordu cunku Şeriat-i Garra zaten bir kanun-i esasiydi. Ayrıca Osmanlı'nın asıl gücünün Türklerden oluştuğunu belirtmiştir.

Ahmet Rıza

Ahmet Rıza, (1894), Meclis-i Mebusan İlk Başkanı

Ahmet Rıza Galatasaray’da eğitim gördükten sonra Fransa’ya tarım eğitimi almaya gitti. Burada pozitivizm’i benimsedi ve August Comte’un öğrencisi olan Pierre Lafitte’in derslerine devam etti. Pozitivizm, metafiziği reddeder, bilimin üstünlüğünü kabul eder.

Pozitivizm, onun için çekiciydi çünkü:

Ahmet Rıza İttihat ve Terakki'ye girdi ve Mesveret’i çıkarmaya başladı. Fakat sonra Ayan Meclisi'ne girerek İttihat ve Terakki karşıtı oldu.

Ahmet Rıza’nın Osmanlının ilerlemesi için ortaya diğerlerinden farklı bir fikirde yönetimin değil toplumun değişmesi gerektiğini savunmasıdır.

Abdullah Cevdet

Cevdet jön Türklerin içinde herhalde en entelektüellerden biri olduğu kadar en çalışkanlarından da biridir. Siyaset, toplumbilimi, psikoloji, edebiyat gibi konularda yazdığı pek çok kitap, makale ve yaptığı çeviriler önemini ve değerini göstermek açısından yeterli olabilir. Ateist olması fikirlerinin geniş kitlere ulaşmasını engellemiştir.

Prens Sebahattin

Sebahattin’e göre istibdat toplumun şartlarının bir getirisiydi. Eğer toplum şartları değiştirilmezse, istibdat tekrar yaşanabilecek bir durumdur. Prens Sebahattin Ali Rıza karşıtı gruplar Adem-i merkeziyetçiliği savunur.

1902’deki jön Türk kongresinde adem-i merkeziyetçilik fikrini getiren Sebahattin bir bölünmeye yol açtı. Adem-i merkeziyetçiler olarak ayrılan grupta; Sebahattin, Nihat, Reşat, Dr. Rıfat, Miralay Zeki, Teşebbüs’ü şahsi gibi kişiler yer aldı.

Yusuf Akçura

Yusuf Akçura

1908’e kadar ki dönemde Akçura, Meşveret ve Şüra-i Ümmet’te yazılar yazdı. Bu yazılardan en önemlisi “Üç Tarzı Siyaset” adlı makalesi olmuştur[5]. Bu makaleyi yazarken etkilendiği önemli faktörler vardır:

Üç teşkilattan Millet teşkilatı İslam birliği, Türklerin birliği bahsedilir. Bu eserinde Akçura’nın asıl anlatmak istediği Osmanlının tek bir millet olmasının imkânsızlığıdır.

Ayrıca bakınız

Dipnotlar

Kaynakça

  1. Ozan Örmeci (Eylül-Aralık, 2010). "Sovyet Gözüyle Jöntürkler". Öner Gürcan. 22 Şubat 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20140222002741/http://www.onergurcan.org/Mete%20Dural%20Kitapligi/METE/sovyet%20gozuyle%20jonturkler.pdf. Erişim tarihi: 7 Şubat 2014.
  2. Findley, Carter V. Dünya Tarihinde Türkler. 3. Baskı, Timaş Yayınları
  3. 1 2 M. Şükrü Hanioğlu, “Jön Türkler” C. 23, (Diyanet Vakfı Yayınları, Birinci Baskı), İstanbul 2001, s.584.
  4. Murat Demireğer, “Osmanlı’da Basın Hareketleri”, 2008, s.3
  5. Sina Aksin, Türkiye Tarihi, C.3, Cem Yayınevi, Onuncu Baskı, İst. 2009, S.361

Dış bağlantılar

This article is issued from Vikipedi - version of the 11/25/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.